Page 4 of 4

Re: STL 13.Hafta:Kayserispor-Galatasaray 21 Kasim TSI 19:00

Posted: Sun Nov 21, 2010 9:50 pm
by Hasan Tezcan
Bu Harry'nin kacinci top kaptirisi :-( yeter artik ama.

Uzatmalardayiz.

Re: STL 13.Hafta:Kayserispor-Galatasaray 21 Kasim TSI 19:00

Posted: Sun Nov 21, 2010 9:52 pm
by Hasan Tezcan
...cok salapurta oynuyorlar...macin son saniyelerinde free kick yakalamissin, Ayhan'in orada yaptigi tam anlami ile rezalet. Topu Emre kullanacak, ayagindan alip topu auta atiyor, pes artik...

Mac bitti.

Re: STL 13.Hafta:Kayserispor-Galatasaray 0-0

Posted: Sun Nov 21, 2010 10:40 pm
by Salih Bora
Bizim kaderimiz, kötü yöneticiler tarafından yönetilmek. Çapsız, basiretsiz, kalitesiz, dengesiz teknik direktörlere musallat olmak. Bunu Hagi için söylemiyorum.
Hagi önderliğinde geride bıraktığımız 5 lig maçının hatice'si ve netice'si, Hagi'nin değil ondan önceki teknik direktörlerin ve yöneticilerin karnesini verdi.
Skibbe ve Rijkaard isimleri Galatasaray tarihinde her daim öfkeyle hatırlanacaktır, buna eminim.
Bugün sahaya baktıkça, Rijkaard cenabetinin ne gibi bir enkaz bıraktığını bir kez daha anlıyorum. Fiziksel açıdan, mental açıdan, bireysel form açısından, takım uyumu açısından, transferler açısından, aklınıza gelebilecek her açıdan tam bir enkaz.
Fiziksel durum... 60'ıncı dakikadan sonra adım adım oyundan düşen bir Galatasaray... Açık söylemek gerekirse Hagi de yaptığı yanlış oyuncu değişiklikleriyle bu düşüşe "katkıda bulunuyor". Geçtiğimiz haftalarda Lorik Cana'ya kafayı takıyordu, bu sefer Sabri'ye çengel attı. Hayatıının en kötü performanslarından birini sergileyen Kewell'ı ise 90 dakika sahada tuttu.
Oyuncuların kafa olarak maça hazırlanışlarında ise Hagi-Tugay ikilisinin gelişinden bu yana olumlu yönde değişen var. Bizi perişan olmaktan kurtaran ve sahada inançlı bir taım görmemizi sağlayan da bu.
Hagi'nin Galatasaray'ında, "Koşmayalım, pres yapmayalım, biz topu koşturalım" kolaycılığı yok. Aslan gibi savaşan, mücadele eden, alın teri döken oyuncular var.
Bütün bunları bireysel kaliteyle, oyun zekasıyla, takım uyumuyla birleştirmek gerekiyor.
Önümüzdeki dönemde Hagi'nin önündeki büyük misyon bu.
Oyun zekası bakımından mevcut kadroda çok büyük revizyona gidilmeli. Takım Kaptanı başta olmak üzere, Sabri'li, Barış'lı, Ali Turan'lı, Sarp'lı, Servet'li kabızlar galerisi bütünüyle değişmeli.
Bu arada takıma müzmin sakatları yığma hatasına artık düşülmemeli.
Hücüm organizasyonu olarak ayağa paslarla, hızlı akınlarla, kanatları verkaçlarla işleterek, topsuz alanda hareketli oynayarak birşeyler denemek istiyor takım. Bu belli.
Hagi hakkında iyimser oluşum da buna dayanıyor. Çünkü Skibbe ve Rijkaard denen felaket şahsiyetler döneminde görmeye alıştığımız Galatasaray, 11 oyuncu sabit oynayan, hızlı ilerlemek yerine kabız kabız yan pas yapan (bu yan paslı oyun, Barça yüzünden Türkiye'de denendi, tutmadı, fakat Skibbe'nin "500 pas"lı oyunu bir şehir efsanesi olarak uzun süre övüldü), boş alanları doldurmayan, miskin, ruhsuz, bitik bir Galatasaray'dı.
Skibbe-Rijkaard ikilisini Galatasaray'ın başına Adnan Polat bela etti.
Gerets'ten bu tarafa, antrenörlük anlayışları ve sistemleri birbirinden farklı isimler deneniyor. Demek ki Yönetim'in bu konuda belirli bir kararı yok. Esen rüzgara göre yönünü belirliyor.
Şimdi elimizde Hagi var... Hagi'den mümkün olan en fazla verimi almak zorundayız.
O da tutucu değil yenilikçi bir teknik adam olduğunu her hareketiyle belli etmeli.
Yaptığı yanlış oyuncu değişikliklerine rağmen, Sabri'yi önde başlatmak, orta sahaya yakın oynatmak gibi hamleler Hagi adına artı puan.
Bir şekilde devre arasına kadar Mehter Takımı gibi yürüyeceğiz. Devre arasında operasyon yapılmasını bekleyeceğiz.
Hagi bu operasyonun işaretlerini veriyor. Umarım takım üzerine doğru teşhisler koyar. Ondan sonra da gereğini yapmak Polat yönetimi'nin görevi...

Re: STL 13.Hafta:Kayserispor-Galatasaray 0-0

Posted: Sun Nov 21, 2010 11:20 pm
by Oltunc Özgür
Getirdigimiz her teknik adamin cok cins ozelliklerinin oldugunu kabul etmek lazim.. Hepsi kendi egosunu takimin onune cikartmak pesinde onemli olan GS'yi kurtaran adam imaji. Salih bey'de belirtmis Hagi daha once Hakan Yakin'da uyguladigi kadro disi birakarak adam etme metodu ile takimi duzeltecegini dusunuyor ama yanlis. Topu GS'de ileriye goturecek adam kalmadi, Bu seneki sanssizligimiz Baros, Arda gibi Dunya kupasinda kotu sekilde sakatlanan Elano'nun takima gec adapte olusu, yine Mehmet topal niye gonderildi onu anlamak mumkun degil sayet GS para kazandiysa bunun cogunu sokaga atmis olmasi lazim. Ayrica gecen sene Bebe ruhi diye asagilanan Dos Santos bence takima faydali olabilecek bir oyuncuydu ve takimda tutulmasi gerekiyordu... Tum bunlarin yanisira Thomas- Song ikilisi gibi saglam bir ornek dururken defansi Servet Gokhan Zan gibi el bombasi adamlara birakmak, Kaleci secimlerinde hep yanlis yapmakta yonetimimizin ayiplari oldu, GS su anda uzerinde yap boz tahtasina cevrilmis bir takim ve Hagi'ninde bu yap bozda ne kadar emegi olacak belli degil. GS 1989'da baslayip 2000'de zirve yaptigi zihniyetinden kacarak nereye varmak istiyor anlamak zor. Bu takimin ihtiyac duydugu gecmisinde sakli, benzer yapi ve zihniyet kurlusun tek recetesidir. Yoksa kulubun iflasi cok yakinda kacinilmaz olacaktir.


Saygilar

Re: STL 13.Hafta:Kayserispor-Galatasaray 0-0

Posted: Mon Nov 22, 2010 12:29 am
by Kaan Önem
2002’den sonra düzenli bir şekilde geriye doğru giden (istikrar sadece bu konuda söz konusu) bu kulubün futbol takımı hakkında söylenebilecek tek şey vardır bence, o da şu: Galatasaray şu an itibariyle alelade bir Anadolu takımından farksızdır. Hem genel oyuncu kalitesi itibariyle hem de zihniyet anlamında. Dünyanın zirvesine çıkmış bu kulübü de o seviyeye getirenler yine bin senede bir olacak şekilde bir araya gelmiş/getirilmiş üst düzey oyuncularmış (Hagi, Taffarel, kariyerinin en verimli devresindeki Hakan vs) , ve o ekipten de -her şeye karşın hakkını yememek lazım- iyi bir yemek yapmayı başaran Fatih Terimmiş. Zaten sonra ne Gs kaldı geriye ne de FT. İkisi de yerle bir oldu her anlamda. Bugün de durum ortada.

Galatasaray’da şu an oynayan oyuncuların neredeyse yarısının bu takımda oynamak için ne kalitesi/yeteneği var ne de futbol zekâsı. Yıllar önce yayınlanan bir spor mecmuası vardı: Süper Futbol. Orta sayfada oyuncu analizleri olurdu, başlıca temel iki kriter ekseninde. Bunlar da yetenek ve futbol zekası idi. Servet Çetin, o da kullanmayı her zaman beceremediği fiziksel gücü dışında hiçbir niteliği olmayan bir futbolcudur. Bilerek oynamadığını dahi söyleyecek derecede küstahlaşmış olmasına rağmen , hala her maç ilk 11’in demirbaşıdır. Hakan Balta sağ ayağını sadece yürümek için kullanan, takımı geldiği günden beri katkısı sıfır bir diğer oyuncu. Ayhan bugüne dek çok hizmetleri olmuştur, ayrı, ama şu saatten sonra kimseye faydası dokunmaz. Kewell, geçen seneyi çıkardı ama ayakta durmaya mecali kalmamış, kesin gönderilmeli.

Daha bir sürü oyuncu var bu şekilde.
Buna karşın yeteneği su götürmez, doğru dürüst oyuncularla oynadığında (bknz: brezilya milli takımı) kalitesini bağıra çağıra gösteren Elano Gönderilmeye çalışılıyor. Kendini kanıtlamış Misimovic Kadro dışı bırakılıyor. Hayır hatası varsa bırakılsın da ona gelene kadar bir sürü adam var kadro dışı kalmayı çoktaannn hak eden. İnsua her haliyle soyadına yaraşır bir futbol oynayan hakan’dan daha verimli olur. Hagi’nin manasız kaprisi sonucu kadroda yok. Zaten takımda çok kalmaz bu saatten sonra. Hagi çok iyi bir oyuncuydu, tarihin en iyilerindendi ama bir TD olarak gerçekten çok alt seviyede olduğunu düşünüyorum.

Bu aşamada ne Skibbe mahvetmiştir bu kulubü, ne Rijkaard, ne Lincoln ne de TD olarak Hagi elbette. Oyuncularının profesyonel bir şekilde, kendini her daim hazır tutarak, doğru dürüst bir yaşam felsefesini/tarzını benimsemiş olduğunu kendiliğinden kabul ederek onlara bakan Rijkaard’ın suçu varsa bile listede son sıralarda yer bulur kendisine. Meslek ahlakından yoksun, gece hayatına, sigaraya düşkün, arkaik zihniyetli futbolcuyla Capello gelse hiçbir şey yapamaz. Her başarısızlıkta ilk önce Teknik direktörlerin gitmesi sizce garip değil mi?

Rüştünü ispat etmiş nice teknik adamlar gidip takozlar kalıyorsa sorun başka yerde. Medyası da bu yukarıda sözünü ettiğim ilkellikte düşündüğü müddetçe ne Galatasaray adam olur ne ülke futbolu. Ama ben şaşmıyorum, şaşırdığım şey Avrupaya çıkıp buradaki devler (!) paspas olunca insanların nasıl olur yahu diye garipleşmesi. Alın size Bursaspor örneği. Anadolu kaplanı yazıyor bütün gazeteler, rakipsizmiş, devmiş ama gel gelelim ŞL’de golleri bile yok. Gol yahu. Hadi anladık ilk kez gidiyorsun, tecrüben yok ama takım olsaydın harbiden en azından 4-5 maçta bir gol atardın. Bu Sercan Yıldırım’ın bonservisi 10 Milyon Euroymuş. Bir şey derdim de hadi neyse.

Bu saatten sonra da ne köy olur bu kulupten ne kasaba. Ben milletin yerinde olsam maça da gitmem. Adnan Sezginle Polat tribünden takip ederler tek başlarına.

Re: STL 13.Hafta:Kayserispor-Galatasaray 0-0

Posted: Mon Nov 22, 2010 3:48 pm
by Hasan Tezcan
Ben bu kadar karamsar hic olmadim :-D

Endisem devre arasi ne yapacaklari, insallah benzetmezler. Yeterince para cöpe atildi zaten. Biraz bu isten anlamak lazim, isin sportif tarafi daha agir basmali, ancak o zaman duzluge cikacaklar. Seyirci gelecek, veya "cag atlamak" icin transfer yapilmaz. Ben belli bir yere geldigimize inaniyorum, ve tekrar ediyorum, bu adamlari (yabancilari) bir mok zannetmeyin.

Re: STL 13.Hafta:Kayserispor-Galatasaray 0-0

Posted: Mon Nov 22, 2010 4:34 pm
by Kaan Önem
Schuster Türk futbolu geride kalmış, 60'ların oyununu oynuyorlar hala dedi. Yer yerinden oynamış vaziyette. Ki bence az bile demiş, zaten yakında şutlarlar kendisini. Bugün de bir gazetede bir spor muhabiri(!) bu tezi çürütürcesine 1959/60 sezonunda beşiktaş namağlup mu ne şampiyon olmuştu diye karşıt bir haber yapmış, istatistikler vermiş. :lol: Türk halkının kurduğu korelasyonlara hayranım, gıpta ile izliyorum her defasında 8) Bu arada sercan yıldırım patlama yapıcam hazırım demiş şampiyonlar ligi için :lol: Kim tutar senin gibi bir oyuncusu olan Turkish Giant Bursaspor'u.

Re: STL 13.Hafta:Kayserispor-Galatasaray 0-0

Posted: Tue Nov 23, 2010 9:55 am
by Osman Kiciman
Acikcasi Hagi ile takimin silkindigini gormek dahi umut verici. Ama yonetim beni ve bir cogumuzu direk umutsuzluga itiyor. Su anda fiiliyatta ikiye bolunmus durumdalar: Polat'in arkasinda durup Kayseri'de boy gosterenler ile Helvacispor'u destekleyenler... Polat, Ustunel'i hazmetti ama bu seferki rakibi bir takim ve daha zorlu... Bu ekiplerden hangisi daha Liseci onu zaman gosterecek, ama ikisinden de cacik olmayacagi kesin...

Mactaki oyun Kayseri'nin onceki haftalardaki performansi ve yedigi gol sayisi dikkate alindiginda gayet iyi. Ali Turan'in cikisi suruyor. Ama eger performansini isliklara borcluysa isimiz is:-) Takimin sansizliklari da devam ediyor. Eninde sonunda kaleyi tutturacagiz. Kewell biraz daha iyiydi ama eski formuna hala uzak. Elano cok iyi ama oyundan alinmaya icerlemesi? Hagi'nin oyuncu degisiklikleri kotuydu :twisted: Balta'nin kaptaninin hakli ikazina verdigi kulhani cevap eski gunlerden, agir abilerden kalan mirasi takimin. Bu konuya basli basina ayri bir dopik gerek. Turk futbolunda yerli yabancilara yapilan ayri muameleler ve bunun hazin sonuclari diye... Bizim basin bu konuyu anca otobusun arka koltugunu kapanlar diye degerlendirebiliyor KIT zekasi ile... Hakemin vermedigi penalti ve direkten donen sutlar, Hagi'nin takimina guvenmem icin yeterli. Ancak agir defans ve takimin kondisyonsuzlugu gibi orta vadede duzeltilebilecek sorunlar ustelik de bu yonetimle nasil asilacak??? Hagi'nin sansizligi devraldigi fiksturun zorlugu. Sansi ise Polat cephesinin kredisinin bitmis olmasi... O vakit bastir Hagispor...

Turk futbolu zaten gerideydi. Arada GS/UEFA ruzgari ile yukseldi, eskisi kadar dipte olmasa da su anda olmasi gerektigi yerde: ilk 20'ler! İlk 10 icinde olamayacagi asikar. Parasal olarak olsak dahi; disiplin, altyapi, istikrar, profesyonellik ve ekol olmadigi surece boyle. Ama Schuster'e de sormak lazim Levanta Real'le deplasmanda oynarken cagdas futbol mu sergiliyormus 8) O da sarkin kurnazligindan nasipleniyor, hakkidir tabi ki...

Endisem herkesle ayni. Gazeteler habire Sezgin'e hedef gosteriyor sozlesme imzalamayan oyunculari. Bu tur transferleriin kacinda verim alabildik? Bunlar genelde sorunlu oyuncular. Bir de sozlesme imzalamayinca kadro disi kalip kilo alip formdan dusuyorlar. Bunlari da hesaba katiyor mu belese aldim diyen zihniyet. Ustelik bu adamlara ne hikmetse bonservissiz gelme bonusu diye bir Turk icadi ile hakettiginin ustunde para veriyorsun*. İste Gokhan Zan! Sonucta astari pahaliya geliyor, tabi anlayana...

*İlerde bunun altindan aciktan odenen komisyonlar cikacak diye buyurmus Nostadamus Efendy:-)

Re: STL 13.Hafta:Kayserispor-Galatasaray 0-0

Posted: Sat Nov 27, 2010 2:57 pm
by Alpay Dedeoglu
Liseci zırvalıklarından beri bu klüb bir türlü
kendini toplayamadı. Bu ayırımcı muhabbetler giderek klübü
tribüne, avamlığa, iş bitiren devletten avanta kapan Azizin dizinin dibinden ayrılamayan müttehaitlere, pahalı ruhsuz transferlere, kendini kurtarmak için adam harcama politikalarına ,
vıcık vıcık tayfa-yönetim ve kro/dedikoducu
spor yazarı-yönetim-futbolcu ilişkilerine, skorcu/tatminsiz baskı gruplarına
işini bilen ve nedense vazgeçilemeyen
Galatasarayı bataga sürükleyen profesyonel yöneticilere mahkum ediyor.
Her kötü gidişten sonra bunu alakasızca/ezbere/kolaycılıkla lise gelenekçiliğine bağlamak, yok Canaydına çıkarmak
yanlıştır, kolaycılıktır, ezbere konuşmaktır, kusura bakmayın ama aşağılık kompleksidir.
Şu anda Galatasarayın problemlerini öncelik sırasına dökecek olsak,
lise gelenekçiliği değil ( temelinde problem olup olmadığı ise tartışmalı)
ilk 10'a , ilk 100'e bile girmez.
Bu Türk futbolunu gerilemesinin sebebi olarak '' bizde çok yabancı hayranlığı var ''
kolaycılığı, ezberciliği ve sığlığı ile açıklanması gibi birşeydir.
İlle liseyi klüb ten tamamen kazıyıp , klübten sökeceksiniz eğer, çıkan boşluğun lütfen yerine
o yoğunlukta, kalitede, geçmişte ve ağırlıkta başka birşeyler koyun.
Ama bu da popülizm, tribün reis kültürü, devletten iş bağlayan mütehait kültürü,
pespayelik, tüketim ve yıldız saplantısı, göz boyama, vs olmasın çünkü esas GSnin dibine
kibrit suyunu o zaman boca etmiş olursunuz.

Konu yönetimdeki problemlerse eğer, en büyük sorun Adnan Polatın o koltuk hafif ve yetersiz kalmasıdır
ve Adnan Sezgin saplantısıdır.
Liseliler(muhafazakarı- benim gibi olanı-az bağlı olanı vs..) iddia edildiği etkin olabilse idi, (tıpkı diğer kafası çalışan ve objektif GSlilerinde düşündüğü gibi)
ilk başta Adnan Sezgin bırakın yerini korumasını,
GS klübünü rüyasında göremezdi.
Mehmet Helvacının başkanlık için yönetimi bölen gibi gösterilmesi yanlış çünkü onun başkan olacak niteliklerinin olmadığını en başta biz liseliler biliyoruz. Başkanlık durumu ve iddiası yok , olmadı, olamaz. Bu camia bu adamı 40 yıldır tanıyor
Orada liderlik ve başkanlık iddiası olan Yiğit Şardandır
ve eğer bir bölünme varsa , o kaynaklıdır. Onun lafı edilmiyorsa
kendi PR başarısıdır.
Helvacının yönetimdeki durumu ise eskiden beri klüb yönetimindeki gelenek gereği başkanın bir tane hukukçu, bir tane mali danışmanı pozisyonunda adam tutmasına dayanır.
Ama GS tarihinde bu hukukçu ve mali danışman olan insanlar başkan olmamıştır,
konumları bellidir. GS Başkanı lider olur, ağırlığı olur, becerisi ve çalışkanlığı olur,
kriz ve baskı altında sağlam durur,
tercihen geçmişinde GSde aktif sporculuk olur, GS kurumlarında
yöneticilk geçmişine sahip olur.

Gelelim Hagi'ye..
Şimdiye kadar ne yapıyor?

1- Forvetinin sakat, yetersiz ve zayıf olduğunu gördü,
o yüzden savunmasını sağlama alıyor ve hiç olmazsa istek yaratıp
mücadele etmelerini sağlıyor. Potansiyeli olsa bile sahada kondisyonu ve isteği
olmayanı oyundan alıyor.
Son maçta belki oyuncu değişikliği yüzünden 3 puanı kaçırdı fakat
ilerisi için takıma mesaj verdi.

2- Türk futbolcusuna serbestiyetin profesyonnellik eksikliğinden dolayı yaramadığını gördü,
bu yüzden gerek kamplarla, gerekse ekstra çalışmalarla artık takım zamanını Floryada geçiriyor.
Disipline soktu, sakatlar daha çabuk iyileşiyor.

3- Misimovic'i yolladı.
En güzel hareketi yaptı. Son yıllarda GSde bir tarzda transfer politikası (potansiyel avanta yolu) oluştu. Yüksek bonservisle Ya Almanyadan, yada İngiltereden
muhtemelen Güney Amerikalı, BEYAZ ve YETERSİZ Fiziğe sahip ,şımarık,oyuncular almak.
Pinto, Carusca, Lincoln, Elano vs gibi transferler bir tesadüf değil.
GS gibi Adnan'ların çifliğinde hiç değil.
Üstelik 2 yönlü orta saha oyuncusu, striker, tandem oyuncusu , kaleci gibi
eksikler duruken ve takımda Elano-Arda varken , 20 milyon Euroya Misimovic alınırsa ben buna tesadüf diyemem. 10 numaranın ve yıldız oyuncu olarak lans etmenin gücüyle kamuoyuna bu yüksek bonservis ve oyuncu ücretleri gayet güzel yutturuluyor.
Hagi Misimovici yollamakla ''Yemezler'' mesajını verdi.

Haginin bundan sonra yapması gereken şey devre arasına gelindiğinde ve yıl sonunda ilk önce
Hakan Balta, Servet, gibi yeniçerilerle vede Zan, Serdar Özkan, Sarp, Aykut, gibi yetersiz yerlilerle,Kewell, Elano gibi artık yararlı olamayan yabancılarla yolunun ayırıp,
4 temel noktaya ihtiyaca dönük transfer yapması.

Ek olarak Melih Şabanoğlunun kendi blogunda bir yazısı:

''23 Kasım 2010 tarihi itibariyle Galatasaray’da umumi manzara.

En baştan başlayalım, gaz ve toz bulutundan.

Galatasaray bir teknik direktör kulübüdür. En azından lig tarihine baktığımız zaman şunu görürüz: Sadece ve sadece kuvvetli teknik direktörler başarılı olur Galatasaray’da.

Peki kuvvetli, ne anlama geliyor Galatasaray’da? Futbolu iyi bilmek anlamına geliyor öncelikle. Ama ondan da önemlisi otorite ve otoriter olmak anlamına. (Otoriter kavramını iyi anlamak için minik bir örnek. Ancak konularında otorite olanlar otoriter olabilirler. Otorite olmayıp otoriterliğe soyunanlar, yani kifayeti olmayan ihtiras sahiplerinin ise varabilecekleri tek makam küçük bir diktatör olmaktır.)

Şimdi geri dönüp bakalım Galatasaray’ın lig tarihine ve bu tarihte Galatasaray’ı şampiyon yapan teknik direktörlerin mesleki bilgilerine ve karakterlerine.

Gündüz Kılıç (1961-1962 ve 1962-1963): Galatasaray tarihinin ilk ve tek “baba” lakaplı futbol insanı. (Eğer Galatasaray Türkiye’nin bir numaralı kulübüyse bunun ilk harcında onun ciddi bir mesaisi ve vizyonu vardır.) Sadece “baba” lakabı bile yetip de artar onun hem otorite hem otoriter olmasını tarife.

Tomislav Kaloperoviç (1968-1969): Henüz 37 yaşındayken Galatasaray’ı şampiyon yapan rahmetli Kaloperoviç’in futbolu iyi bildiği bir sır değil. Ancak karakteri için fazla veri yok elimizde. Bildiklerimiz onun, tıpkı Mircae Lucescu gibi oynatmak istediği futbola oyuncusunu ikna eden “babacan” bir tip olduğuna işaret ediyor.

İlk sezon Coşkun Özarı ve Brian Birch ikilisi, ardından tek başına Birch (1970-1971, 1971-1972 ve 1972-1973): Baba Gündüz gibi, Birch’ün de sadece yumruk şovu yeter Galatasaray’ı şampiyon yapan karakterini tanımlamaya.

Jupp Derwall (1986-1987 ve 1987-1988): Derwall büyük bir futbol otoritesiydi ama devrimci önlemler alacak denli otoriter değildi. O dönemki yönetim Mustafa Denizli’yi yanına eklemleyerek kurdu bu dengeyi. Yani Derwall’in bilgisiyle Denizli’nin devrimciliği bir araya getirildi. Böylece Alman hocanın istediklerini daha derli toplu anlayıp yerine getirebildi futbolcular.

Bir futbol kurdu

Karl Heinz Feldkamp (1992-1993): Galatasaray tarihinin hilafsız gelmiş geçmiş en büyük hocasıdır Kalli, bu satırların yazarına göre. (Eğer iki-üç yıl kalmış olsaydı Galatasaray’ın başında bir Avrupa kupası 20’inci yüzyıl bitmeden kazandırılmış olurdu Galatasaray Müzesi’ne.) Müthiş bir futbol kurdu olmasının yanısıra otorite aşığı bir teknik insandı. Bunu hem Elvir Boliç gibi bir yeteneği takımdan uzaklaştırarak hem de Arif Erdem’le Okan Buruk’u bir haftalığına PAF takımına göndererek kanıtlamıştı tüm Türkiye’ye.

Rainer Hollman (1993-1994): Kalli’nin sportif direktörlüğü gölgesi altında çalıştı Hollman Galatasaray’da. Arka planda, özellikle de Avrupa sahnesinde, hep büyük usta Feldkamp vardı. Bu nedenle yönetsel zaafiyetleri konuşulmadı Hollman’ın uluorta. Ancak elindeki kadroyu şampiyon yapmasına karşın yönetim tarafından takımdaki disiplini sağlayamadığı için görevine son verildi.

Fatih Terim (1996-1997, 1997-1998, 1998-1999 ve 1999-2000): Fazla söze gerek yok. Onun da “imparator” olan lakabı yeter durumu anlamaya ve anlatmaya.

Mircae Lucescu (2001-2002): Galatasaray tarihinin en atipik başarılı hocası. Asla otoriter değildi. Ama zaten otoriter olmasını gerektirmeyen bir zekâya sahipti, bir de futbol konusunda derin bilgilere. Ayrıca müthiş bir ikna uzmanıydı. Bu özelliği sayesinde Sergen Yalçın gibi en iflah olmaz futbolculardan bile müthiş bir verim almayı başardı. (Ekonomik anlamda iflas etmiş Galatasaray’ın Avrupa’dan sportif düşüşü onun gönderilmesiyle başladı ve hâlâ da devam ediyor aslında.)

Erik Gerets (2005-2006): Elhak hiç belli etmese de otoriter bir teknik direktördü Gerets. Futbolculuğunda oyunu yeteneğiyle değil, aklıyla okuyarak oynardı. Bu özelliğini teknik direktörlüğünde de gösterdi, ama otoriterliği hiçbir zaman elden bırakmadan.

Karl Heinz Feldkamp (2007-2008): Yetmişi aşkın yaşına karşın dinç vücudunun bir kez daha Florya’dan içeri girmesi bile yetip arttı Galatasaray’ın şampiyon olmasına.

Başarılı olmanın formülü

Görüldüğü gibi otorite, otoriter, baba ve babacan kavramlarıyla Galatasaray’ın şampiyonlukları arasında belirgin bir ilişki var. Ama bu, her otorite sahibi hocanın Galatasaray’da başarılı olduğu anlamına gelmiyor. Mesela bir Don Howe gelmişti Galatasaray’a, daha sonraları Arsenal’in teknik direktörlüğünü üstlenen. Keza 3-5-2’nin dünyadaki ilk mucidlerinden Tomislav İviç. Her ikisi de futbol konusunda üstadlardı, ama duygusal tutumları otorite olmalarını desteklemediği için çok başarılı olamadılar Galatasaray’da.

Bu tarihsel faslı fazla uzatmadan söyleyelim hemen: Esasında Michael Skibbe ve Franklin Edmundo Rijkaard da İviç ve Don Howe’la aynı bağlamda hocalardı. Hatta daha da fazla. Her ikisi de iyi birer futbol üstadı olmalarına karşın “başarılı” olamadılar Galatasaray’da. Her ikisi de otoriter olmadıkları için Galatasaray’a uymadılar. Galatasaray onlara uyabilirdi ama bu kongre, taraftar ve yönetim yapısıyla bu da mümkün değildi.

(Akla “her otorite ve otoriter hoca başarılı olur mu Galatasaray’da” yollu bir soru gelmemesi için ikinci Terim dönemini de açmak gerekir. Evet o da hem otoriteydi, hem de otoriter, ama ikinci döneminde başarılı olmadı Terim. Hem de neredeyse her yarı sezon ayrı bir takım kurmasına karşın.

Niçin peki? Neden basit. Hem İtalya üzerinden Florya’ya dönen Terim çok farklıydı ikinci döneminde, hem de iki yıl sonra çoğuyla tekrar buluştuğu eski oyuncuları. Eskiden futbolcularıyla doğrudan iletişim kuran Terim, ikinci döneminde bir üst mertebeye terfi ettiğini düşündüğü için eski oyuncularıyla arasına başka “iletişimciler” soktu. Ve futbolcularını araya giren bu katmanlar üzerinden yönetmeye çalıştı. Olmadı tabi. Diğer taraftan eski talebeleri de hem maddi hem manevi olarak başarıya doymuş yorgun oyunculardı artık. Dolayısıyla karşılıklı olarak değişen bu kimya nedeniyle 1996-2000 arasındaki o mucizevî kimyasal tepkime oluşmadı bir daha.)

Hagi doğru isim mi Galatasaray için?

Bu uzun girizgâhtan sonra anlaşılmıştır sanırız amaç, dolayısıyla onu da hemen söyleyelim: Otorite ve otoriter olması itibariyle Gheorghe Hagi Galatasaray için doğru isimdir. Bunu zaten Terim’in ayar tutmaz takımını miras alıp mütevazı bütçelerle kurduğu kadronun neredeyse son haftaya kadar şampiyonluğu kovalamasıyla belli etmişti 2004-2005 sezonunda. Baba Gündüz’ün takımından tam 45 yıl sonra Fenerbahçe’ye beş gol atan Galatasaray’ın hocası olması da cabası.

Ama soru şu: Nasıl bir takım miras aldı Hagi Rijkaard’dan?

Öncelikle dengesiz bir takım. Dengesiz, çünkü minimum 5 pozisyonda kuvvetli alternatiflere sahip değil Galatasaray. Hatta bazı pozisyonlarda alternatife bile sahip değil; santrfor misali. (Mehmet Batdal başka bir formasyonda iyi bir alternatiftir, hatta Harry Kewell bile, ama her ikisi de hem Rijkaard’ın, hem de Hagi’nin oynattığı formasyonda Milan Baros’un yerini asla dolduramazlar. Dolayısıyla gerçek anlamda tek bir tane 9 numarası var Galatasaray’ın.)

Ardından. Fizik kalitesi kötü bir takım devraldı Hagi. Bunun temelde dört nedeni var. İlki Galatasaraylı futbolcuların ekmeklerini futboldan yediklerini unuturcasına profesyonellikten uzak yaşamaları. (Ya da şöyle söyleyelim. Galatasaray’ın en (ve tek) profesyonel futbolcusu kişisel antrenmanlarını hiçbir zaman sektirmeyen ve bu sayede de neredeyse hiç sakatlanmadan oynayabilen Servet Çetin.) İkinci neden Rijkaard’ın oynattığı futbolun koşmaya değil rakibi koşturmaya dayandığı için yükleme dozajını biraz aşağıda tutması. Üçüncü neden hazırlık kampındaki sakatlıklar yüzünden istenilen yüklemenin bile dozajında gerçekleşmemesi. Dördüncü neden ise Florya’da bu işleri takip edip mesele yapacak bir futbol aklının bulunmaması.''

Hız futbolu dersi

Başka? Total futbolun sadece pas faslını yalapşap öğrenip hız dersinden kaytarmış bir takım buldu Hagi karşısında. Peki niçin hız dersinden sınıfça kötü not aldılar futbolcular Rijkaard döneminde? Fizik kaliteleri bu derse elvermediği için.

Temelde futbola ilişkin sorunları bunlar Galatasaray’ın. Elbette futbol dışı sorunlar da var Florya’da. Hatta çok sayıda. Hagi ve Kerimoğlu ikilisi bunlara karşı da önlemler alıyorlar, almayı planlıyorlar uzaktan görüldüğü kadarıyla ama bu sorunlar bu yazının konusu değil. Yazıya Hagi’nin futbola ilişkin sorunlara karşı aldığı önlemlerle devam edeceğiz. Ama şimdi değil. Sonra.