Page 7 of 9
Re: TSL 10. hafta: FB-GS 3-1 (Balta)
Posted: Mon Oct 26, 2009 10:53 pm
by Kaan Önem
Maçın teknik analizini yapanlar lütfen yanlış anlamasınlar zira niyetim kimseyi hiçbir biçimde gücendirmek değil ama Kadıköy’deki Galatasaray maçlarında hakemler iki takım arasında standart bir yönetim tutturmadıkça Galatasaray değil 10 sene daha, sittinsene maç kazanamaz orada. Takdir hakları sürekli ev sahibinden kullanıldığı müddetçe işler hep onların istediği gibi gider, maçı alıp götürürler. Maçın hakemi polismiş galiba, demek İstiklal Caddesi’ndeki protestolarda falan gördüğümüz orantılı güç kullanımının yeşil sahalardaki tezahürü de böyle bir yönetim anlayışı oluyor. Fakat onu da kurbanlık koyun misali öne atmak yersiz zira kim gelirse aynı şekilde yönetip maçı resmen içten içe oyuyor Kadıköy’de. Galatasaray’a çıkan bedava kartlarla oyuncular anında sindiriliyor, Fenerbahçe’mizin ekmeğine yağ sürülüyor.
Ali Aydın denen kişinin icraatlarını daha unutmadık. Hasan Şaş’ın kavgayı ayırmak için gelip Fenerliyi boynundan geriye doğru çekmesine, Kaptan Bülent’in alkışlı protestosuna zart diyen çıkan kırmızılar hala hafızalarda. Ne kadar balık hafızalı olsak da bir takım şeyleri unutmayız. Ama aynı şekilde Gökhan Gönül ensesinden kavrayıp Elano’yu güreşe tutmak isteyince işler değişiyor, eller cebe gitmiyor. Benim bildiğim güreş müsabakaları Edirne Kırkpınar er Meydanı’nda yapılıyor, İstanbul’un karşı yakasında değil. Bay kol Emre’nin alenen sakatlamak amacını gütmese bile topa yönelik olmadığı aşikar olan hamlelerine ses çıkaran yok. Lugano her şeye itiraz ediyor, aynı şekilde Kazım da öyle. Alex zaten çok zeki tilki gibi bir oyuncu yeri gelirse atmosferi de arkasına alarak o da aynı şekilde davranmaya meyilli. Bir yeni gelen yabancıları bu kalıplaşmış davranışları sergilerken görmüyoruz ki onlar da sanırım zamanla alışırlar.
Hal böyleyken Rijkard formayı giyip sahaya çıksa, hatta işi abartıp Milan’daki takım arkadaşları Gullit ile Van Basten’i de çağırsa ne yazar? Futbolcuların atmosferden etkilenme şansı yok denecek kadar az, tamamını yakını yeterince tecrübeli. Galatasaray’ın bu maçta gerçekten kötü oynadığı ön kabulüne göz ardı etmeden şunu da çok iyi biliyoruz ki son 10 senedir galibiyetimiz yok. Başka hocalar vardı, başka oyuncular vardı ama yine yenemedik. Avrupa şampiyonu olmuş bir takımken bile yenemedik. Demek ki hakemlerle ilgili benim ileri sürdüğüm argüman son derece kuvvetli görünüyor. Peki ne yapılabilir? Birilerinin masaya yumruğunu vurma vakti geldi, hatırlarsınız o son derece uysal karakterli Özhan Canaydın bile bir maç sonrası sanırım Ali Aydın için Artık düdüğünü asacak, bekliyoruz açıklamasını yapmıştı. Herhalde gümbürtüye gitmiş tek olumlu icraatı oydu döneminde. Şöyle düşünülebilir; ulan alt tarafı bir maç değer mi bu kadar yazmaya? Değmez, değmediğinin de farkındaydım, futbol konularında zaten hemen hiç yazmıyorum, daha önce de söylemiştim futboldan ve Galatasaraydan da yeterince uzaklaştım ama bu kadar yapılanlar da artık insanın kanına dokunuyor. Biraz erdemli olsalar şu şekilde aldıkları galibiyetten utanırlar. Yetmezmiş gibi tura çıkıyorlar. Daha da söyleyecek sözüm yok.
Re: TSL 10. hafta: FB-GS 3-1 (Balta)
Posted: Mon Oct 26, 2009 11:02 pm
by Murat Biricik
Mert Tokman wrote:Kadikoy'de ki FB maclari oynayacagimiz baska maclar icin kesinlikle olcu degil --- bu takim her sene Dolmabahce'de de mac oynuyor ama hic boyle ezilmiyor - demek ki var birseyler.
GS dogru bildigi yolda ilerlemeli bana sorarsaniz - amac belli bir sistem oturtup ona uygun oyuncularla sistemin uygulanmasinda en iyiye dogru ilerleme ve bunun devamliligini saglamak icin altyapiya yatirim yapip sisteme uygun oyuncular yetistirmek. Cunku ancak boyle bir sistem oturtulursa uzun vadeli, devamliligi olan, rastlanti olmayan basarilar elde edilecek - hem Avrupa'da hem de Turkiye'de. Ve bu basarilar alinan kupalar ve sampiyonluklarla olculur, kazanilan tek bir macla degil.
Gozumuzu karatip bu yoldan sapmak cok yanlis olur. Eger basariyi sistem disina cikip FByi yenmeye endekslersek - cok buyuk degisikliklere ihtiyac olacak ve tamamen ters yone ilerleyecegiz. Kadikoy'de olanlar ne yazik ki bazi kurumlarin uzerine korku salinmasi ve zora hukmedilmesi ile gerceklesiyor - bunu yapan da belli - Aziz Yildirim. Adamlar AY korkusundan o kosullarda bile mac oynatiyor - bir Avrupa kupasi macinda sikiyorsa atsinlar ellerinde ne varsa yan hakeme ve kafasini yarsinlar bakalim o mac oynaniyor mu? Buna ragmen mac oynatiliyorsa sporcuya verilen mesaj nedir? Kafani da yarsalar bu mac oynanacak diyorsun - ondan sonra hadi cik oyna diyorsun - ve hakikaten kafana cisim gelmesine ragmen mac oynanmaya devam ediyor - sonra da ne diye sinirleniyorlar bu kadar diye soruluyor
Hakemler bir golu saymadim simdi ikinciyi de saymazsam gote gelirim korkusu ile bariz ofsayt golu veriyor. Zaten sisteme uymamasina ragmen zorunlu olarak sistem uygulansin diye oynattigimiz adamlar var takimda - 5 metreye pas atmayi beceremeyen tahta bacaklarla total futbol oynamaya calisiyoruz - o ortamda iyice bir ayaklari dolasiyor tabii.
GS buna endekslenip degisikliklere gidebilir - ne yapar mesela... Gider getirirsin Mehmet Agar'i bir sonraki kongrede GS'in baskani yaparsin - yonetim kuruluna da Ergun Gursoy yada oglunu, Yurdesen Karahasan'i, vesaireyi toplarsin - bak bakalim kim kimden korkuyor ondan sonra. Stadlar ve cevresi savas alanina doner, yoneticilerin adamlari birbirini oldurur ama GS FB'yi Kadikoy'de yener. Deger mi?
Bence degmez - dogru bildigimiz yolda yuruyelim - varsin senede bir Kadikoy'de bir mac kaybedelim - acisini IBB'den cikaririz - nede olsa onlar beceriyor FB'den puan almayi
Sevgili Mert;
GS yonetiminin, taraftarinin nevri donse hatta daha ileri gideyim kafasina namlu dayasan ve teror yap desen yapabilecekleri en buyuk olay daha once ASY de yasanandir. 500 e yakin su sisesi yagdi, mac araliklar ile durdu ve bes mac ceza aldik. Bunun otesini ne GS taraftari ne yonetimi ne futbolcusu dusunebilir kurgulayabilir. Tekrar belirteyim o
ince yaraticilik bizde yok! Aman olmasin da!
Selim in blogunu mumkun oldugunca takip ediyorum, bu mac icin yaptigi analize ve SS deki nefretin ozunun tanimina katiliyorum. Diger GS web sitelerine biraz goz gezdirin, simdiden ASY deki rovans icin sunu yapacagiz, bunu yapacagiz planlari zikrediliyor. Hic o islere girismeyelim derim, SS deki olaylari birebir ASYde sergileyemezsiniz. Takimi bir kez olsun sahamizda kendi ortaminda rahat birakalim, ASY de guzel seyler olacak!
Mert ile ayni fikirdeyim, dogru bildigimiz yolda yuruyelim!
SS de yapilanlari iyi ogrenmeliyiz ve uygulamaliyiz gorusune siddetle karsiyim. GS a ne kazandirir SS deki olaylarin inceligini ogrenip ASY de tekrar sahnelemek? Asagidaki linke bir goz atin. FB den gelen hangi oyuncuyu biz bu sekilde FB ye karsi devsirebildik, bu yetenek bu kurgu bizde yok. Aman olmasin da! Revivo yu bu icerikteki bir olay/goruntu ile hatirliyormusunuz? Akyel, simdi de Emre B.
Mert in disli GS yonetimi icin olusturdugu yonetim de Mehmet Agar, Ergun Abi, Yurdasen Karahasan var. Hangisini FB yonetimideki sahislar ile kiyasliyabilirsiniz? Ben bir tek Sn. Kigili yi begeniyorum, medeni ve akli basinda bir durusu var. FB nin hakkini gerektigi gibi koruyor ve klubune hizmet ediyor.
http://www.htspor.com/Futbol/spor-haber ... -kime.aspx
Re: TSL 10. hafta: FB-GS 3-1 (Balta)
Posted: Tue Oct 27, 2009 12:18 am
by Soner Özaltındere
GALATASARAY on seneden beri kadıköyde galip gelemiyorsa bunun en başta gelen sebebi yönetim olarak Türkiye'de Galatasaray'ın haklarını mevcut şartlar altında nasıl koruması gerekiyorsa öyle koruyacak bir başkan veya yönetim ekibi çıkaramamış olmasından kaynaklanmaktadır. Bırakın o yönetimi çıkartmayı, kendi içerisinde birbiriyle uğraşmaktan dışarıda milletin nasıl hamuduyla götürdüğünü anlayamamıştır bile bu camia. Sen on sene içinde bir tane stadı bitiremezken elin bebesi kalkıp yasal veya değil konduruvermiştir stadı, üstelik o stadın hukuki süreci hakkında konuşulmasına fırsat bile bırakmadan. İşte sen o stadda her seferinde kafana bok torbaları atılmasına fırsat verir, sesini Galatasaraylılık duruşuna, sportmenliğe yakışmaz diye çıkartmazsan daha çok yersin kafana bok torbalarını yemeyi. BÜTÜN BU OLUP BİTENLERE SES ÇIKARTMAK İSTEMİYOR VEYA ÇIKARTAMIYORSAN O ZAMAN GİDER DİKİLİRSİN TOKİ'NİN BAŞINA "BANA BU STADI ADAM GİBİ ZAMANINDA BİTİRT VEYA BİTİR, YA DA BEN KENDİM YAPARIM" DİYEBİLECEK ADAMLARI BULUP ORAYA OTURTMAKTA BÜTÜN MESELE. Çünkü karşındaki senin öyle bir ekonomik,siyasal ve lobi gücün olmadığını bildiği için her türlü kabadayılığı korkusuzca yapabilmeyi becerebilmektedir. Sen hala rakibine kendi sahanda ve her ortamda aynı acıları yaşatmadığın sürece futbolcunu oraya her seferinde sadece ve sadece dayak yemeye ve ezilmeye gönderirsin. Artık hakemler bile şartlı refleks olarak oradan kendi başlarına birşey gelmeden sağ salim çıkıp evlerine gidebilme psikloljisiyle yönetiyorlar o maçları. Ha sen de aynı korkuyu hem rakibine hem hakeme kendi sahanda daha fazlasıyla yaşatacağını hissttirebilirsen belki bu adaletsizlik, kabadayılıkta dengeyi sağlarsın öbür türlü daha oraya stadın bitinceye kadar dayak yemeye gidersin.
Re: TSL 10. hafta: FB-GS 3-1 (Balta)
Posted: Tue Oct 27, 2009 12:27 am
by Salih Bora
"17 Mayıs 2000'den sonrası..." mitosunun katıldığım ve katılmadığım tarafları var.
Öncelikle, GS-FB maçlarına bizim camianın bakışı ile F.Bahçe'nin bakışı her zaman farklı olmuştur zaten. 2000'le başlayan bir konu değil.
25 senedir futbolu yakından takip ederim. Bu süre içerisinde bu derbi'nin FB için çok daha büyük önemi olduğunu gördüm.
1992 senesinde G.Saray, Einterach Frankfurt'u elemişti. Fener ise Sigma diye bir Çek takımına 7-1 yenilmişti. O haftasonu karşılaştılar. Fenerbahçe kazandı.
Sonra Fener'in başında Parreira varken Kadıköy'de 3-1 yenildiğimiz bir maçı hatırlarım. Atkinson isminde "Arap atı" lakaplı bir İngiliz hat-trick yapmıştı.
Sonra... Fatih Terim döneminde 4-0 kaybettiğimiz maç... Veselinoviç'in 3. kez Fener'in başına geçip bizi -kalecimiz Mehmet'in kovalığı sayesinde- 3-2 yendikleri maç...
O zamanlar da FB maçlarında FB'nin bize konsantre olduğu kadar biz konsantre olamıyorduk.
Sanırım bu biraz Fenerbahçe camiasının kendi iç özellikleriyle ilgili bir durum.
Fenerbahçe deyince akla paralı müteahhitler, hayali ihracatçılar, kaçakçılar, dalavereci adamlar filan geliyor... Başkan portresi genellikle bu.
Kendini kabul ettirmek isteyen sonradan görme burjuva'nın futbolda simgeleşmiş hali.
Galatasaray ise saray aristokrasisine dayalı sağlam kökleri olan bir camia.
Fener kulübü başkanlarını çoğunlukla siyasetçiler arasından seçmiş... İttihat ve Terakki'nin önde gelen ismi Doktor Nazım, CHP'nin milliyetçi başbakanı Şükrü Saraçoğlu, DP'li başbakan yardımcısı Medeni Berk ilk akla gelenler.
Yalçın Doğan'ın yazdığı "Fenerbahçe Cumhuriyeti" kitabında FB-siyaset ilişkileri açık açık anlatılıyor.
12 Mart döneminin ünlü ismi Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur'un, transfer döneminin bitimine dakikalar kala ordunun jetini Fenerbahçe'nin emrine tahsis ederek bir futbolcunun gerekli evraklarının Futbol Federasyonu'na son anda ilettirilmesi...
Bunun gibi şeyler...
Evren döneminde, Özal döneminde yapılan arsa-arazi kıyakları...
F.Bahçe'nin kültürü bu.
Kültürü bu olunca, hem yerleşik aristokrasiye bir sınıf kini duyuyor. Hem de şipşakçı alışkanlığıyla "Herşey mübahtır" anlayışını benimsiyor.
Galatasaray böyle değil ve olamaz. Genlerine aykırı.
80'li yıllarda Ergun Gürsoy ile biraz adapte olmaya çalışmadı değil. Yine de FB'yi bu işlerde yakalamasına imkan yok.
Peki 17 Mayıs 2000'den sonra nefretlerinin iyice arttığı iddiası yanlış mı? Yanlış değil, doğru.
Fener seyircisinin dilindeki tezahüratları dinleyin... "Avrupa Fatihi'ymiş Galatasaray..." diye başlıyor. Yani "Avrupa Fatihi"ne dersini vermeyi kendileri için amaç ilan etmişler. Bunu da gizlemiyorlar.
Stad gibi önemli bir faktörün de onlara çok faydası dokunuyor tabii ki.
Ama ben zannetmiyorum ki GS Aslantepe'yi yapınca tıpkı Kadıköy'deki derbi atmosferinin aynısını kursun... Zor gözüküyor.
Yine de Ali Sami Yen'in bugünkü halinden daha iyi olacağı kesin.
Bir not eklemek istiyorum.
10 maçlık serinin esas sorumluları bence Lucescu ve Fatih Terim'dir.
2001 yılında, belki de şampiyonun belirleneceği maçta, o statta 2-1 kaybettik ve şampiyonluk elimizden gitti.
Avrupa çeyrek finalisti kadroyla FB'nin karşısına çıkıyorsunuz ve birtakım oyuncuların (özellikle Okan-Emre) başka birtakım oyunculara (örnek: Jardel) düşmanca tavır takınmaları yüzünden takım içi huzursuzluklar başgösteriyor. Lucescu kontrolü sağlayamıyor. Sonuç mağlubiyet.
Bir de, 6-0'lık maç.
Tamamen Fatih Terim'in aptallığının hediyesi.
O maç ile birlikte "Kadıköyfobia" bizim oyuncuların iliklerine yerleşti.
Re: TSL 10. hafta: FB-GS 3-1 (Balta)
Posted: Tue Oct 27, 2009 12:48 am
by Murat Biricik
Bekir Coskun nun hem "Futbol Spor Degil" baslikli hem futbol ana temali nefis yazilari var. Asagidaki yaziyi 1 Mayis 2004 te kaleme almis.
Futbol spor değil –Bekir Coskun
Tam iki sene önceki yazımın başlığıydı:
‘Futbol spor değil.'
Daha sonra da aklıma geldikçe yazdım, arkadaşlar kızdılar...
Neyse ki futbolun ‘spor' olmadığını anlayanların sayısı giderek çoğalıyor.
Çünkü içinde; mafya, kara para, vergi kaçakçılığı, rüşvet, şantaj, şike, küfür, tabanca, satır, döner bıçağı, her türlü pis entrika olan bir şeye, dünyanın hiçbir yerinde ‘spor' demezler.
*
Ben asıl futbola duyulan ilginin nedenini çözmeye çalışıyorum.
Ama çözemiyorum.
İnsanların ilgisi neden?..
- Kendi başarısı -yeteneği- övünülecek yanı olmayan insanlar, tuttukları takım gol atınca sevinecek bir başarıya kavuşmuş gibi oluyorlar, ondan mı?
Diyelim ki takımı gol atınca, bir hafta seviniyor ve günlerce ‘Nasıl geçirdiklerini' herkese anlatıyor.
- Ya da; kültürü-birikimi-bilgisi yeterli olmayan insanlar, konuşacak bir şey bulamadıkları zaman futbola mı sığınıyorlar?
Okuduğu-izlediği-ilgilendiği bir alan yok.
Ama ‘Pası erken verdi' deyince, saatlerce konuşabiliyor.
Pası erken verdi mi, vermedi mi, biz ne bileceğiz?
*
- Küfür etmek için mi oradalar?
Çünkü her zaman içinden birilerine kızmak, hırpalamak, küfür etmek geliyor.
Ama yoldan geçen adama ‘O ne biçim yürümek?' diye küfür etse, olacak iş değil.
Dayak yiyebilir.
Ancak maçta ‘O ne biçim pas?' diyerek herkese, her an, durmadan ve özgürce küfürler yağdırabiliyor.
*
Başka?
-Yoksa ‘futbol spordur' maskesi altında üne-şöhrete kavuşan kulüp yöneticilerinin, medyada bir köşe-bir ekran kapanların, haftada katrilyonların döndüğü bu büyük bahisten büyük pay alanların dolduruşuna mı geliyorlar?
Çözemiyorum...
Bu yazı; futbolu ‘spor' gibi görmek isteyen, sporda ise ‘ahlak' arayan, tüm bu rezillikleri-ahlaksızlıkları kınayan ‘futbol severleri' elbette kapsamıyor.
Çözdüğüm; futbolun spor olmadığını anlamaya başladılar.
Re: TSL 10. hafta: FB-GS 3-1 (Balta)
Posted: Tue Oct 27, 2009 12:49 am
by Murat Biricik
14 Mayıs 2005 - Bekir Coskun
Maç kaç kaç?..
GALATASARAY-Fenerbahçe Türkiye Kupası maçında bir başka karşılaşma vardı farkına vardınız mı?
Kirli futbol ile temiz futbolun karşılaşması.
80 bin kişilik stada 17 bin kişi gitti.
Bence futboldaki kirlenmeye, densizliklere, kalitesizliklere, vur-kıra, saygısızlıklara, rezilliklere adam gibi futbolseverlerin büyük bir kısmı tepki gösterdiler ve gitmediler.
Bu iyi bir şey.
Maçtan birkaç gün öncesinden başlayarak, kimi okurlarımdan ‘maça gitmeyeceğim' mesajları gelmeye başlamıştı.
Onları kutlamalı.
*
Futbol, kaliteli seyircisini ve aklı başında severlerini yitiriyor.
Futboldaki kalitesizliğe neden olanlar, kendi günahlarını örtmek için tribünlerin boş kalmasına birçok bahane bulsalar bile bu inandırıcı değil.
Bu kadar büyük bir karşılaşmayı aylardır bekleyen taraftarların ıskalaması olası mıdır?
Ama maça gitmediler.
*
Böyle giderse...
İşinde mafya, kara para, şike, kadın ikramı, vergi kaçakçılığı, satır, bıçak, kir, pas, her türlü rezillik, skandal olan bir kalitesizlikler yığınına giderek kimse ‘spor' diyemeyecek.
O televizyonlardaki tartışmaların boşluğuna, densizliğine kimse daha fazla katlanmayacak.
Akıllı taraftarlar ‘futbol' adına nasıl kirli bir şeyi sevdiklerini giderek görecekler.
Ve giderek maça gitmeyecekler.
*
Bu son maçın içinde bir başka karşılaşma vardı.
63 bin boş koltuğa karşı 17 bin seyirci...
Yaklaşık 5-1 eder...
Eğer boşu boşuna umutlanıp, gereksiz yere iyi bir kuruntu yapmıyorsam ve bugün iyimserliğim üzerimde değilse...
Temizspor maçı 5-1 kazandı sayılır.
Eğer futbolu gerçekten seviyorsanız, içinizde bir sporcu varsa, bu kasvetli-zor hayattan zaman zaman kaçıp tribünlerdeki bir koltukta biraz olsun mutlu olmak istiyorsanız...
Futbol temizlenene kadar maça gitmeyin.
Spor kir taşımaz.
Re: TSL 10. hafta: FB-GS 3-1 (Balta)
Posted: Tue Oct 27, 2009 5:13 am
by Murat Gökcigdem
Hepimize gecmis olsun.
Iyi oynamadigimizi, oyuncularimizin son derece tutuk ve yavas olduklarini kabul ediyorum.
Ayni sekilde ne kadar okumus yazmis olsa bile bir avukatin, hakimin olmadigi bir hukuk ortaminda car car konusup, gurultu yapip ortaligi karistiran cig ve basit bir sokak kadini ile girdigi bir davadan kazancli cikamayacagini biliyorum.
Re: TSL 10. hafta: FB-GS 3-1 (Balta)
Posted: Tue Oct 27, 2009 3:16 pm
by Cengiz Akgun
Murat Gökcigdem wrote:Hepimize gecmis olsun.
Iyi oynamadigimizi, oyuncularimizin son derece tutuk ve yavas olduklarini kabul ediyorum.
Ayni sekilde ne kadar okumus yazmis olsa bile bir avukatin, hakimin olmadigi bir hukuk ortaminda car car konusup, gurultu yapip ortaligi karistiran cig ve basit bir sokak kadini ile girdigi bir davadan kazancli cikamayacagini biliyorum.
Cok kizdigin anlasiliyor. Bu her sene olduguna gore futbolcularin buna alistirilmasi lazim. Ikincisi madem ortada kurallar var uygulanmadigi anda bu is burada biter diye en azindan dovulmekten kacmak gerek. Soyledim gibi ben bu sartlar altinda yan hakemin kafasi yarilmis iken sahaya takimimi surmem. Bazi garantiler isterim. Isterse mac iki saat sonra baslasin. Mahmut efendinin ise el koymasi gerekir. Kendisi aranip bulunur ve hakem heyeti ve FB yonetimi ile konusturulur. Bu numaralari Isvicrelilere de yapmak istediler adamlar gelip istediklerini alip gittiler. Sen oyuncunun basinda su siseleri patlarken hala korner atmasini bekleyen bir zihniyete boyun egiyorsan dove dove yenerler. Ama senin oyuncun da bu tahriklere kapilip yapilmamasi gerekeni yapiyorsa sikayet edemezsin. Elanor'a (Elano demiyecem ona adam gibi oynayincaya kadar) kalkip el ense cekmis Gokhan Gonul. Adam karsilik vermis mi? Onun yok mu idi akli bir yumruk ya da kafa atacak. Keita ve bizim Turk futbnolculara gibi ham hamalat olanlara calisiyor bu taktikler. Aklini kullanacaksin.
Bu kafa ile giderlerse ASY'de yenerler ayni gecmis senelerde yaptiklari gibi.
Re: TSL 10. hafta: FB-GS 3-1 (Balta)
Posted: Tue Oct 27, 2009 5:34 pm
by Mert Tokman
Buyrun iste...
http://www.maraton.com.tr/haberler/9123 ... lirdi.html
50,000 kisi isyan cikarir mi? Olay olur mu? Insanlar yaralanir mi? Mal ve mulke zarar gelir mi? korkulariyla mac oynatiliyor, kararlar veriliyor... Herhalde ofsayt golu de ayni nedenlerden 2. kez iptal edemedi...
Hakem mi suclu? Tabii ki hayir - ve aslinda en iyisini yapti - varsin uc insanin cani kaybolacagina GS'in 3 puani kaybolsun dert degil...
Ama FB'nin basinda oyle bir adam var ki FB'nin kazanmasi icin 3 cani hic dusunmeden feda eder. O ortami yaratan, hakemin ve ilgili kurumlarin kafalarina o sorulari sokan/sokturan adam belli...
Ya bu adamla onun anladigi dilden konusacak adamlari GS'in basina getireceksin veya aman 3 puanin senin olsun deyip sen arkani donup dogru bildigin yolda yuruyeceksin...
Re: TSL 10. hafta: FB-GS 3-1 (Balta)
Posted: Tue Oct 27, 2009 5:47 pm
by Alpay Dedeoglu
200 milyon dolar borcu olan ve yapacagi hamle stada , dolayisiyla hükümete,
dolayisiyla Tayyip Erdogana bagli olan bir yönetim, bir dernek konumundaki klub yarari ugruna kendi ticari hayatlarida tehlikeye girme bedelinde bu sert cikislari yapamaz. Ne yazikki Hasan Doganin zamansiz olumu
TFFnin les kargalarinin eline gecmesine yol acti.
Medyasiyla, hukumetiyle, valisiyle, polisiyle federasyonuyla bu ortam hazirlandi, israrla korunuyor, bundan sadistik bir zevk aliniyor, bu sadizm ve adaletsizlikte mizahla ve ustunun ortulmesiyle gecistirilmeye calisiliyor. Ayni seyleri bir Avrupa takimina yapsalar , degil FB, TFF nasil bir cezaya carptirilir, onu dusunmek lazim.
Su anda yeni bir teknik direktorumuz var, adam bir oyun plani uygulamaya calisiyor.
FB macinda beraberlige oynayip oyunu kitlemeye kalksa idi, puan ve puanlar alma ihtimali daha yüksekti. Hayir , amac o degil, bir oyun plani var ve o her macta uygulanip
layikiyla yapilmak zorunda. Rijkard bunun dersini verdi, Ardayi ''yerini oyun disiplinini kaybettigi'' icin cikarttigini soyledi. Aynen ovunulen ve ornek gosterilen Ajax ve Barcelonada oldugu gibi, minik takimlardan itibaren ayni oyun plani ogretiliyor.
Zirt pirt cambazlik yapip yaz boz tahtasina cevirseniz nasil ornek olacaksiniz herkese.
Bence Rijkard maci kaybetmek pahasina bu kararliligi gosterdi.
Rijkard gerek rotasyonla, gerekse genc takviyeleriyle butun bir yilin tamaminda gucunu gerek ligte, gerek Avrupada tam yaymaya ve standardi tutturmaya calisiyor. FB ise lig basindan beri takimi gereksiz zorluyor, bu cok konusuldu. Su macta 4-5 maclik efor sarfettiler. Alex kronik kasik sakatligindan oturu senede 20 mac, Emrede o kadar oynar.
Rijkard ilk yilinda Real'e, Madrite yenildi. Ondan sonra Real Madriti Barnabeuda 2 kere ustuste yenen tek antrenor oldu. Mactan sonra biz bu takimi seneye yenecegiz mealinda laflar soylemis. Ne demistik baslarken , biz Rijkarddan 6 ay ne sonuc , nede iyi futbol, 1 yildada sampiyonluk beklemiyoruz diye. Su anda bekledigimden iyi noktada .
Evet sinirlendik, evet FB daha cok mucadele etti,
evet daha cok kostu, evet biz sindik ve mücadele etmedik, . Bu maglubiyetten takimin, yonetimin ve Rijkardin bazi cikarimlar yapip uygulamadaki yanlislari duzeltmesi lazim.
Bizim nacizane cikarimlar sunlar:
1-) Elanonun hem o mac için , hemde genel gereksizligi:
Arda ile kesinlikle yanyana sollu , ortali dandik maclar harici oynayamaz. Keita ve Ardanin yedegidir. 8,5 milyon euroyada yedek olmaz. Onun yerine Italyadan ortalama ustu bir tandem, Fransadan bir de onlibero olsa idi GS cok farkli yerde olurdu. Haldun Ustunelin cabasini takdir ediyoruz fakat hedef yanlis. Elanonun piyasasi varken , devre arasinda yollanip bu takviyeler yapilmali. Mesela bizde Elano yerine Ferrari ve Colman olsaydi , simdi cok farkli bir yerde olurduk. GS klubu Brezilya Milli takimi pilot takimi degildir.
2-) Arda
Ardanin kaptan olarak one cikartilmasi ve her bir seye yollanmasi onu takima yaklastiracagi yerde uzaklastirdi. Takim onun yaninda degil. Arda Takimla yonetim arasinda bir yerlerde kaldi. Kavgada Genc takimdan arkadaslari Aydin, Ugur , Sabri vs falan geldi yanina sadece genel olarak.
Ayrica basta yaptigida cok yanlisti. Mac baslamadan sindirilmeye davetiye cikardi ve takim arakdaslarindan uzaklasip FBliler arasina dayak yemek yemege gitti. O hareket bir anlamda Ardanin takimla mesafesini de gosteriyor. Artik takimla degil, disarida vakit geciriyor. Cemaatci agabeyleriyle, Acunun menajeriyle, Ulusoyun ogluyla, onunla , bununla, su acilista, bu talk sovda , bu dernek balosunda , surda burda, kavgada, itiste , kakista. Her yere sonsuz yetkiyle yanliz basina giriyor. Bir takim oldugunuzu dusunun, isyerinde boyle hakketse bile ayricaliklarla donatilmis, tek basina davranan bir kisiyi araniza alirmisiniz? Hayir almazsiniz. Bu yönetimin, takimdaki buyuklerin ve Rijkardin hatasidir. Yoksa sunu dusunun sizde Servet, Zan, Sarp, Balta, Nonda , Keita yanyana gelse, FB futbolcularin karsisinda Cin Seddi gibi olurlardi, yanlarinda Sabri, Ugur, Aydin gibi kendi cocuklarimizla beraber.
Amerikan futbolunu dusunun. Defensive line Quarterback'e inanip, kabullenmezse, o quarterbackin sonu olur, leslere yem olur, ayni zamanda takiminda sonu olur.
Benim soylemek istedigim salak salak ''Ardanin ustunde fazla sorumluluk var'' lafi degil.
Hayir, Ardanin özerkligi ve kontrolsuzlugu onu takimdan uzaklastirip, kendi performansini dusurdu.
3-)Ayagina hakim tandem eksikligi
Sarp Zan yanyana ciddi maclarda cok zor. Topal veya yeni bir transfer sart.
4-)Direnme ruhu
Keita disinda direnen ve baskaldiran oyuncu eksikligi. Plana uyup isimize bakalim ama ruh ve direncte olmali. Karsinda sadistik ve adaletsizlik varsa, buna birseyler yapmak lazim. İlkinde adaletsizligi not ettirdi, ikinciside yenebilirsiniz fakat ezemezsiniz dedi. Kimse de kendini kandirmasin , atilmasaydida oyunu ceviremezdik.
5-) Kramponlar
Hakan Sukur bir enteresan konuya degindi. Barosun giydigi parlak ve havali kramponlar muhtemelen daha vinil/vinil gibi yumusak bir malzemeye sahip oldugu icin ayagin ustune gerekli korumayi saglamiyormus. Futbolculari pop yildizina cevirirsen, boyle korumasiz kalirlar. Emre Belezoglunun darbesi o kadar sert degildi, ben dizini yere vurdu zannettim. Hayir, tarak kemigi kirilmis. Aynisi gecen sene Baris ve Servetin basina geldi. Adnan Sezgin ne halt yer anlamiyorum. Bence korumasiz olarak sahaya cikipta macta tarak kemigini kiranlara, sakatliklarina tekabul eden bolum icin ücretleri kesilmeli. Hagi mactan evvel 1-2 saat 2 ayaginida ince bandajla bilegi ve tarak kemigini koruyup, bilet hassasiyetini kaybetmeyecek sekilde sarardi. profesyonellikte ileri gidecegimize geriye gidiyoruz.
6-) Ugur
Zor maclarda , ters kademeyi en iyi bilen Ugurdan yararlan.
7-) Türk Danisman
Teknik ekibin icine alma, fakat rapor al. Gerets'e danismanlik yapan ve Geretsin sampiyonluk icin tesekkur ettigi Bulent Underden niye faydalanilmaz anlamam. Tamam
sisteminden taviz verme, ama her rakibinide deneme yanilmayla ogrenmene gerek yok.
Turkiyeye ozgu seyleri birak adam sana rapor etsin.
Elinde var sahane bir adam zaten. Antrenor olma gibi bir saplantisida yok, yabanciylada uyumlu bir adam. Ben burada Adnan Sezgin faktorune bagliyorum.
Re: TSL 10. hafta: FB-GS 3-1 (Balta)
Posted: Tue Oct 27, 2009 6:06 pm
by Hasan Tezcan
Alpay, Elano dedin, Ayhan'i gecme, iki uc satir da onun hakkinda yazmani beklerdim.
Elano her mac gunah kecisi olur bu durumda. Ustlendigi görev zor, ayrica yaninda aksayanlar var. Hatta onunla didisen bile (free kick pozisyonuna dikkat edin, 2. yarida ki). Lincoln'u yolladik, bir birikim neticesinde, ve sanirim bu gidisle Elano da gidici (bileti kesildi). Bence kendisi bu muameleyi haketmiyor, bu karara varmak icin biraz erken degil mi sizce. Kendisinden umutluyum.
Re: TSL 10. hafta: FB-GS 3-1 (Balta)
Posted: Tue Oct 27, 2009 6:47 pm
by Murat Gökcigdem
Cengiz Akgun wrote:Murat Gökcigdem wrote:
Cok kizdigin anlasiliyor. Bu her sene olduguna gore futbolcularin buna alistirilmasi lazim.
Cengiz agabey, inanin bu adamlara yenilmek filan benim derdim degil. Uzulurum ama hayatimi karalatmam.
Benim kizginligim (hukuk devleti diye bildigimiz sevdigimiz saydigimiz) Turkiyede bütün temel ilkelerin acik bir sekilde cignenmis olmasidir.
Konu Galatasaray veya Fenerbahce degil. Konu hukuk prensiplerinin ayaklar altına alinip yururlukte olan butun ilkelerin ihlal edilmesidir.
Hakeme gelene kadar... konusulacak cok sey var
Re: TSL 10. hafta: FB-GS 3-1 (Balta)
Posted: Tue Oct 27, 2009 8:57 pm
by Alpay Dedeoglu
Ayhanin yasi 32, son 5-6 senedir ortalama 30un üstünde mac oynadi.
Hemde en mücadeleli pozisyonda. Yeni sakatliktan cikti, yavas yavas düzeliyor.
ıste 3-5 oynamadi, nasil takim tikandi. Dün orta sahada inisyatif alan bir tek o vardi.
Toplam kosmadada ilk 3te. Daha ne yapsin?
Elanor nun fizigi belli. Dün toptan kacti, hemen sindi. Ayrica oynayacagi mevkide Arda ve Keita var. Hangisini kesebilir? Hicbirini.
Hasan Tezcan wrote:Alpay, Elano dedin, Ayhan'i gecme, iki uc satir da onun hakkinda yazmani beklerdim.
Elano her mac gunah kecisi olur bu durumda. Ustlendigi görev zor, ayrica yaninda aksayanlar var. Hatta onunla didisen bile (free kick pozisyonuna dikkat edin, 2. yarida ki). Lincoln'u yolladik, bir birikim neticesinde, ve sanirim bu gidisle Elano da gidici (bileti kesildi). Bence kendisi bu muameleyi haketmiyor, bu karara varmak icin biraz erken degil mi sizce. Kendisinden umutluyum.
Re: TSL 10. hafta: FB-GS 3-1 (Balta)
Posted: Tue Oct 27, 2009 9:07 pm
by Alpay Dedeoglu
Bu da Melih Sabanoglu yazisi:
“Savaşın korkusu savaşın kendisinden daha kötüdür.”
Maçtan önce, “Milan Baros ikinci dakikada sakatlanıp çıkacak” deselerdi Frank Rijkaard’a muhtemelen Ralph Elano Blümer’le başlamazdı karşılaşmaya. Baros’un sakatlık nedeniyle maça devam edemeyeceği belli olunca üç şeyi birden kaybetti Galatasaray.
Önce hücum hızını kaybetti ve de ciddi hücum gücünü. Ardından Elano’nun en önemli özelliği olan koşan futbolcunun önüne pas atma seçeneğini. Ve de en nihayetinde Baros’un rakip defansı hırpalama şansını.
Ancak yine de açıklamıyor Baros’un sakatlığı 3-1’lik sonucu. Açıklayamıyor.
Nedir peki o halde Galatasaray’ı böylesine pençesiz bırakan? Birkaç neden.
Bir. Demoralizasyon. Yok, moral çöküntüsü değil burada sözü edilen. Bu kelimeyi aldığımız dildeki ilk anlamı geçerli demoralizasyonun karşılığı olarak. Yani ahlâk bozukluğu. İş ahlâkını kaybetme.
İki. Mücadele. Fenerbahçe maçı kazanmak için daha çok mücadele etti Galatasaray’a oranla.
Üç hız. Maçta ortalama olarak Fenerbahçe’den daha hızlıydı Galatasaray. Ama Fenerbahçe, en gerekli olduğu yerde, yani üçüncü bölgede Galatasaray’dan çok daha hızlıydı.
Dört. Lidersizlik. Galatasaray’ın her manada, yani hem futbol, hem de takım liderinin bulunmaması. Şu çok net görüldü ki takımın liderliğine soyunan Arda Turan 10 numaralı formanın içini doldurmak için oldukça minyon.
Beş. Arzu. Galatasaray arzuladığı futbolu oynayamayan taraftı dünkü maçta. Fenerbahçe ise Christoph Daum’un maç öncesi stratejilerini hayata geçiren takım.
Demoralizasyon, yani ahlâk bozukluğuyla başlayalım. Medeniyet anlamında bir çizgisi olması gerekiyor artık Türkiye’de oynanan futbolun. Ülkedeki mafyozi yapıya uygun olarak kural ve sınır tanımayan ahlâksızlığımızla oynamaya devam edecek olursak bu oyunu, medeniyetle aramızdaki makas daha da açılacak. Bu kesin.
Belli ki 21 sene önce ASY’deki Xamax maçında tribünlerden rakip oyuncunun kafasına atılan bozuk para yüzünden Galatasaray’ın başına gelenleri, “Türkiye düşmanı Batı” (oryantalizm) faktörüyle açıklayanlar çoğunlukta hâlâ bu ülkede. Halbuki UEFA önüne gelen dosyayı, bu suçu işleyen takımın Türk olması kriteriyle değil, medeniyet kıstası ve dairesi içinde değerlendirmişti hiç kuşkusuz. O yüzden de maçın skoru olan 5-0’ı iptal etme noktasına kadar gitmişti verdiği kararla. (Bu karar tahkimde bozulmuş ama yine de oldukça ağır bir ceza almıştı Galatasaray.)
Medeniyet çizgisinin altındaki çirkinlik
Dönüp geliyoruz Fenerbahçe-Galatasaray maçına. Yardımcı hakem Tarık Ongun’un başı maç başlamadan önce sahaya atılan sert bir cisimle kırılıyor. Ongun kafasına dikiş atıldıktan sonra çıkabiliyor maça. Keza köşe atışı kullanırken vücuduna isabet eden bir maddeyle yaralanıyor Abdülkadir Keita. (Bu medeni çizgimizle Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda kafasından kan akan son futbol insanı olmayacak yardımcı hakem Tarık Ongun.) İşte ahlâk bozukluğundan kasıt bu.
Nasıl bir sonucu oluyor peki bu ahlâk bozukluğunun? Medeniyet adına bir utanma mı var etrafta? Açın bakın bakalım bugün gazeteleri, seyredin televizyonları, böyle bir utanma görebiliyor musunuz ülke adına, futbol adına? Asla. Tuhaf biçimde sadece Galatasaraylı futbolcuların moralini bozuyor bu ahlâk bozukluğu. Ahlâkı bozuk olanlara, iş ahlâkları ve moralleri bozulanların da eklenmesiyle büyüyor medeniyet çizgisinin çok altındaki bu büyük çirkinlik.
Sayılarla mücadele gücü
Sırada mücadele var. Önce iki sayı peşpeşe. İlki 37, ikincisi ise 19. 37 Fenerbahçe’nin çaldığı topların toplamı. 19 da Galatasaray’ın. Sadece bu iki sayı bile açık ve yadsınamaz şekilde ortaya koyuyor Fenerbahçe’nin kazanma gayretini, ya da Galatasaray’ın kazanma gayretsizliğini.
Başka iki sayı daha. Bir yanda 14’e 2. Diğer yanda 4’e 5.
14’e 2 Fenerbahçe’nin orta göbeğindeki iki futbolcunun (Emre Belözoğlu ve Christian Oliveira Baroni) ikili mücadelelerde kazandıkları ve kaybettikleri topların sayısı. 4’e 5 ise Galatasaray’da aynı pozisyonda oynayan Mustafa Sarp ve Ayhan Akman’ın çaldıkları ve kaybettikleri topların toplamı. Demek ki Fenerbahçe’nin orta göbeği tam 13 topta daha çevik davranmış Galatasaraylı meslektaşlarına oranla.
Fenerbahçe’nin Galatasaray’a oranla daha fazla mücadele ettiğini gösteren başka bir sayı daha: 9.90 saniye. Galatasaray top kendisindeyken ortalama 9.90 saniye boyunca sürdürebilmiş her atağını. Oysa ki son Dinamo Bükreş maçında tam 17.17 saniyeydi Galatasaray’ın ortalama atak süresi.
Doğru yerde ve doğru zamanda hız
Buradan geliyoruz üçüncü konuya. Hız. Beklenildiği gibi gerek isabetli pas, gerek toplam (isabetli ve isabetsiz) pas hızında Galatasaray daha hızlıydı Fenerbahçe’ye oranla.
Topun kendisinde olduğu süre içinde her 4.31 saniyede bir isabetli pas yaptı Fenerbahçe. Bu süre 3.71 saniyeydi Galatasaray’da. Yani daha hızlı isabetli pas yaptı Galatasaray. Benzer biçimde topun kendisinde olduğu her 2.95 saniyede isabetli, isabetsiz bir pas verdi Galatasaray. Fenerbahçe’de ise iki pas arasındaki süre 3.10 saniyeydi, yani daha yavaş.
Ancak burada kategorik bir fark var Fenerbahçe’yle Galatasaray arasında. Galatasaray genellikle kendi birinci ve ikinci bölgesinde gerçekleştirdiği yatay ve geri paslaşmalarla erişti pas hızına. Fenerbahçe ise tam tersine. Topu genellikle dikey oynadı, ya da oynamaya çalıştı Fenerbahçe. Bu dikey paslarla üçüncü bölgeye daha kolay ve daha çok gelebildiği için tam üç katı daha fazla pozisyon üretti Galatasaray’a oranla.
İki takım arasında topun hangi bölgede ve kimler arasında oynandığını ortaya koyan küçük bir örnek: Fenerbahçe forvetleri maç boyunca kendi aralarında tam 47 kez paslaşırken Galatasaray hücum oyuncuları 28 kez paslaşabildiler aralarında.
Yani? Pas hızı ve isabetli pas hızı, oyun dikine oynandığı ve top üçüncü bölgede gezdirildiği sürece daha anlamlı bir kriter. Bu kriterde de sınıfı geçen Fenerbahçe oldu, Galatasaray değil.
Çözüm bir adım ötede
Geliyoruz dördüncü konuya. Yani liderliğe. Artık adını net biçimde koymak gerek: Arda Turan sadece Galatasaray’ın futbol liderliğinden değil, takım liderliğinden de uzaklaşıyor hızla.
Genç yaşta kaptanlığına getirilen bir futbolcunun yetenek anlamında kendisine en çok ihtiyaç duyulan maçta yaramaz bir çocuk gibi saha kenarına alınması çok acı. Bu durumun teknik direktör tarafından maçtan sonra üstü örtük biçimde telaffuz edilmesi ise çok daha acı. En acı olan ise Arda Turan’ın olup bitenleri formsuzlukla açıklayıp hiçbir şey olmamış gibi yaşamına devam edecek olması aslında.
Oysa Arda Turan’ın ciddi bir danışmana o kadar çok ihtiyacı var ki bu konuda. Ve de bu danışman aslında o kadar yakın ki ona. Mesela bir antrenman sonrası “Frank” dese Arda Turan, “bana Ajax’tan ayrılmana yol açan gelişmeleri anlatsana, Van Basten’ın Milan’a transfer olmasından sonra yaşananları.”
Rijkaard’la bir işçi-işveren ilişkisi içinde değil de, bir usta-çırak ilişkisi içinde arkadaşça iletişim kursa çok şey öğrenebilir ondan Arda Turan. Çünkü Rijkaard sadece teknik direktör olarak değil, futbolcu geçmişi ve başta Johan Cruijff olmak üzere yaşadığı çatışmalar itibariyle de önemli bir sima. Takım içi liderlikten yıldızlığa, futbol liderliğinden takım ruhuna kadar inanılmaz bir bilgi kaynağı Rijkaard Arda Turan için. Ve sadece onun için değil, bütün futbolcular için.
Daum’un maç stratejileri
Son konu. Arzu. Hem kazanma arzusu. Hem de maç stratejisini hayata geçirme arzusunda Galatasaray’ın bir adım önündeydi Fenerbahçe.
Maç planlamasında üç önemli stratejisi vardı Cristoph Daum’un. İlk strateji Galatasaray’ı durdurmaktı. Bunu, 4-2-3-1 taktik formasyonunu klasik 4-4-1-1 anlayışıyla sahaya sürerek gerçekleştirdi Daum. Gökçek Vederson ve Mehmet Topuz’un defansif olarak 4-4-2 formasyonunu andırır tarzda Roberto Carlos ve Gökhan Gönül’e yardım etmeleri Galatasaray’ın kanatlarını durdurmaya yetti. Galatasaray’ı durdurarak da yolun yarısından fazlasını aşmış oldu aslında Fenerbahçe.
Daum’un ikinci stratejisi ise en uçtaki Colin Kazım’ı biraz geriye çekmekti. Bu hamleyle iki şeyi hedefledi Daum. İlki Galatasaray defansıyla kaleci Leo Franco’nun arasındaki mesafeyi büyütmekti, ki bunda da başarılı oldu kesinlikle. İkinci hedef de Colin Kazım’ı marke eden Servet Çetin’i öne çekerek Galatasaray defansının, özellikle de kanatlardaki kırılganlığını artırmaktı. Ki bunda da başarılı oldu tartışmasız.
Daum’un üçüncü stratejisi orta sahayı gerektiğinde havadan da hızlı geçerek topu bir şekilde Colin Kazım’a indirmekti. Bununla, fizik gücü yüksek olan Kazım üzerinden oyunu kanatlara ve ileriye doğru açmayı amaçlamıştı Daum. Maç boyunca tam 32 kez topu Kazım’la buluşturmayı başardı Fenerbahçe. Kazım da bu 32 pasın 20’sini boş koridorlara aktararak (11’i sol koridora) önemli bir görev üstlendi galibiyette.
Daum’un aldığı rövanş
Topu doğrudan Kazım’a oynama hamlesiyle klasik oyun şablonunu biraz bozmuş oldu Daum. Oysa ki daha önce Lugano, Bilica – Baroni, Belözoğlu – Alexandro de Souza – Daniel Güiza çizgisi üzerinden oynuyordu Daum’un takımı. Galatasaray karşısında Alex’i kısmen by-pass yaparak doğrudan Güiza’nın yerine oynayan Colin Kazım’a topu indirince hem rakibini oldukça şaşırtmış oldu Fenerbahçe. Hem de kısmen boşa çıkan Alex’le Galatasaray defansının dengesini daha çok bozdu. (Gheorghe Hagi’nin başında olduğu Galatasaray, benzer organizasyonu Hakan Şükür’le gerçekleştirerek Daum’un Fenerbahçesi’ni 1-0 yenmişti 2004-2005 sezonunda. Daum sanki yıllar sonra bu oyunun rövanşını aldı Hakan Şükür’ün Galatasaray’da üstlendiği görevi Colin Kazım’a vererek.)
Elbette stratejileri haklı ya da haksız çıkaran futbolcular bu oyunda. Dün Daum inanılmaz şanslıydı bu konuda. Çünkü bu stratejileri hayata geçirmek için inanılmaz konsantre olmuş futbolcular vardı emrinde. Bu sayede kısmen rahat bir galibiyet aldı Fenerbahçe.
Rijkaard cephesi
Galatasaray cephesinde ise özel stratejiler değil sistem anlayışı ön plandaydı her zaman olduğu gibi. Ne ki sistemi hız anlamında işleten en önemli iki oyuncudan (Keita ve Baros) birinin (Baros) maçın hemen başında sakatlanması hücum gücünü oldukça azalttı Galatasaray’ın.
Ancak en temel sıkıntı, takım ruhunun sahaya çıkmamasıydı Galatasaray’da. Bu yüzden ne şablon işleyebildi takımda, ne de sistem çalıştı. Harry Kewell’un Arda Turan’ın yerine takıma girmesi bir parça çalıştırdı sistemi, ama o kadar. Aydın Yılmaz’ın maçın sonlarına doğru kaçırdığı golden sonra şöyle böyle çalışan sistem de stop etti ansızın.
Organize ahlâk bozukluğuna karşı fevri tepki gösteren Keita’nın gördüğü kırmızı karttan Aydın Yılmaz’ın maçın kırılma anı olabilecek topa vururken inançsızlığına… Ayhan Akman’ın topla oynama süresinin fazlalılığından (Galatasaray’ın topla oynadığı sürenin beşte birini tek başına üstlendi Akman) Leo Franco’nun alışık olmayan hatalarına kadar bütün olaylar ve göstergeler takım ruhunun ciddi manada bozulmuş olduğunu gösteriyor bize. Muhtemelen maç sonu açıklamasında her ne kadar tersini söylese de Rijkaard’ın inanılmaz kızgın olması da bu yüzden.
Evet yenik bir komutan Rijkaard. Daum ise muzaffer. Ama Rijkaard’ı en derinden inciten şey yenilmesi değil sanki. Ordusunun savaş korkusu yüzünden savaşmaması. Tıpkı bir Roma atasözünün dediği gibi: “Savaşın korkusu savaşın kendisinden daha kötüdür.”
Re: TSL 10. hafta: FB-GS 3-1 (Balta)
Posted: Tue Oct 27, 2009 11:26 pm
by Can Ergun
Herkes o kadar derinlemesine konuyu irdeledikten sonra söylenecek pek birşey kalmıyor.Etrafta sinirinizi bozan bir takım futbol mikropları varsa onlara son 12 yılda Galatasarayın 7 şampiyonluğunun olduğunu söyleyin,biraz kendilerine geleceklerdir...