Taraftar Gerekli mi?
Posted: Sun Dec 28, 2008 8:47 pm
Süper ligimizde taraftarı olmayan kulüplerimize bir bakarsak:
- Ankara BB
- İstanbul BB
- Hacettepe (Gençelrbirliği Oftaş)
- Gençlerbirliği akla geliyor.
Bir de taraftarı ılımlı olan ve baskı yaratmayan kulüpler var:
- Denizli
- Konya
- Antep
- Kayseri ve Sivas.
Yukarıda saydığım kulüplerin taraftarları (ilk 4'ü zaten taraftarsız sayılır) kulüp basmaz, yöneticiden ve futbolcudan hesap sormaz, klişe tabiri ile tiyatro seyircisi türü taraftarlar.
Bir de ülkemizde -3 büyükler dışında kalan- namlı taraftar grubuna sahip takımlara bakalım, ilk akla gelenler:
- Trabzonspor
- Ankaragücü
- Bursaspor
- Diyarbakırspor
- Karşıyaka
- Sakaryaspor
- Kocaeli
- Göztepe
Bunlar da taraftarı medyatik, sürekli vukuatları ile anılan, televizyon basan, Federasyona yürüyen, şehrin girişinde otobüs taşlayan ekol.
Hedeflerine göre bakarsak, bu takımların taraftarlarının o hedeflere nasıl ve ne fayda sağladıkları meçhul. 1.ligi hedefleyen Karşıyaka 20 yıldır hep seyircisi ile anılır, 20 yılda 2 kere mi ne çıktı, hemen düştü. Veya Bursaspor, mşhur Texas taraftarı ile son 10 yıldır meşhur oldu, ilk kez 2.lige bu dönemde düştü. Veya Trabzon, 20 küsur yıldır o azgın taraftarı işe şampiyon olamadı. Bu dönemde Mehmet Ali Yılmaz ile siyasi ve zengin başkan sistemini de denediler Özkan Sümer ve Atay Aktuğ ile "içimizden biri" sistemini de. Takımı Leekens de çalıştırdı, Sadi Tekelioğlu da. Hiçbir zaman transferden kaçmadılar hala daha kadroları zengin sayılır. Oyunculardan para kazandıkları oldu (Aurelio, Tekke, Gökdeniz). Ancak hepimiz biliyoruz ki normal şartlarda Türkiye'de Trabzonspor uzun zamandır sadece ilk 4'ü zorlayan bir dekor durumunda.
Ankaragücü-Bursa-Sakarya-Kocaeli gibi takımların seyircisi de onları hiçbir zaman bir idealizme itemiyor, elbette bu kulüplerin süper ligde ilk 5'te olduğu dönemler olabiliyor ama bu sadece başlarına paralı ve futbolu bilen bir yönetici gelmesine bağlı. Sefa Sirmen gibi.
Bursa ligde 5. iken Samet Aybaba'yı kovdu. Bir radyo programında başkanlarını dinledim, Samet'in gitmesini açıkça taraftara bağlıyordu (taraftarı BJK kökenli diye Samet'i hiç sevmedi). Şunu dediğini duydum: "Bizim gibi takımlarda ne yazık ki günümüzde taraftarın söylediklerini dikkate almak zorundasınız. Önümüzdeki yıllarda inşallah bu düzen değişir".
Sonra, taraftar istedi mi bilinmez başa Güvenç Kurtar geldi ve herhalde 3-4 hafta tutunamadan o da gitti. Tabii taraftar baskısından.
Samet'i kovaladığında 5.sırada olan Bursa şimdilik onun topladığı puanlarla (ikinci hocası kovulduktan sonra) 9.sırada.
Peki istedikleri ne? CL yarı finali mi, Türkiye Ligi 2. olup UEFA'ya gitmek mi? Milli takıma 7 oyuncu vermek mi? Hangi idealin peşinde bu taraftarlar?
Aynı Bursa bundan daha 2 sezon önce onları 2.ligden açık ara 1.lige çıkaran hocası Raşit Çetiner'i ilk devre bitmeden istifa ettirmiş, yerine Engin İpekoğlu'nu getirmiş bir süre sonra onu da göndermişti.
Şimdi, geçen sezon seyircisiz oynanan maçların istatisitiklerine bakarsak:
Galatasaray: İlk 5 maç seyircisiz, 4 galibiyet, 1 beraberlik. Attığı 13, yediği 1. Bu maçlardan biri, 2-1 kazandığı Beşiktaş maçı. Takım tamamen yenilenmiş, başa yaşlı diye eleştirilen Feldkamp getirilmiş.
GS bundan sonra 28.haftada 1 seyircisiz maç daha oynamış ve Gaziantep ile 0-0 berabere kalmış.
Trabzonspor 5 maç seyircisiz oynamış, 3 galibiyet, 1 berabere, 1 yenilgi. (yenilgi Beşiktaş'a 2-3).
Beşiktaş, kartal gool gool goool, tezahüratlarından 3 maç mahrum kalmış, 2'si seyircisiz, biri Adana'da. Sonuç: 1 yenilgi, 1 galibiyet, 1 mağlubiyet.
Buradan neredeyse şu sonuç çıkıyor: Dönüşüm geçiren bir takım için, seyirciden destek, sabır, ivme beklemek yerine, ceza alıp, sakin kafayla o süreci geçrimek daha iyidir. Nitekim GS geçen sene deplasmanlar dahil seyircisi ile oynamadığı ilk 10 maçta 7 galibiyet 3 beraberlik alarak aslında bütün takımların sezon başı yaşadığı dönüşüm travmasını rahatlıkla atlatmış, hatta bu kredi ile sezonu şampiyon bitirmiştir.
Seyircisi cazgır takımların neredeyse hepsinin yıllardır belinin doğrulmadığı bir vaka. KSK hem seyirci ile hem Yaşar grubunun neredeyse 20 yıldır para desteği ile bir yere gelemiyor. Göztepe amatöre gitti. Samsun 2 yıldır Banka Asya'da sürünüyor, bu sene 12. durumda, çıkması imkansız. Sakarya 9 puanla aynı ligde sonuncu, gelecek sene 2.lige inecek.
Bunun yanısıra İBB, Ankara Belediyesi gibi takımlar seyirci baskısı olmadığı için 2 sezondur (hatta İBB 3.sezon) aynı hocayla devam edebiliyorlar. Hacettepe bu sene düşecek gibi görünüyor ama bunun nedeni muhtemelen Cavcav'ın mali açıdan ona yaptığı yatırımın artık faydasız olduğunu anlaması. Yoksa geçen seneki Oftaş ligi 11. sırada ve düşme tehlikesi yaşamadan bitirdi.
Son yıllarda endüstriyel futbolun seyir zevkini ortadan kaldırdığı ve geleneksel taraftar profilini değiştirdiği görüşü hakim. Geleneksel taraftardan kastedilen meşale yakan, sahaya para atan, oyunun yarıda kesilmesine neden olan ve takım kaybettiğinde kulübü basan taraftar. Bu taraftarın mesela bir İsviçre takımı geldiğinde ona cehennem yarattığı ve takımının maı kazanmasını sağladığını sananlar var.
Oysa 1990'lardan önce taraftar bir takımın başarısında belirleyici değildi. Olsaydı Sarıyer 50 seyirci ile 1.ligin canına okurken Göztepe ve Adanaspor düşmez, Diyarbakır ve Trabzon hep zirvede olurdu.
Orada şu var: 90'lardan önce kulüpler genellikle müteahhit veya kuruyemiş ihracatçısı yöneticilerin cebinden para koyması ile yönetilirdi. Evet, para kaynakları dardı ama futbolcu bordroları ve diğer yatırımlar da düşüktü. Stadlarda betonda maç seyredilir, kamplar Kızılcahamam'da yapılır, senede 40 maç oynanmazdı.
Günümüzde elbette dinamikler değişti ve gelir kalemleri içinde taraftar da tüketici vasfı nedeniyle pohpohlanıyor. Ama bana göre günümüzde akıllı yöneticiler aslında taraftar denen olgunun müşteriye dönüştüğünün farkında. Eski gariban amigolarının da kulüpleri haraca kesen, 23 dükkan sahibi, otopark işletmecileri olduğunun da.
Kaç yıldır iyi kötü stadda veya stad dışında maç seyreden biri olarak açıkça taraftarın hiçbir faydası olmadığını görüşüne ulaştım. Hatta takımın ona ihtiyacı olduğunda, "yokluğunun varlığından daha değerli" olduğunu gözlemliyorum.
Bugün için bana göre bir kulübün başarılı olmasında ilk sırada yönetim, ikinci sırada kadro üçüncü sırada hoca var. Taraftar bunların içinde ancak figüratif bir değer, olmasa da olur. Vardığım nokta bu.
- Ankara BB
- İstanbul BB
- Hacettepe (Gençelrbirliği Oftaş)
- Gençlerbirliği akla geliyor.
Bir de taraftarı ılımlı olan ve baskı yaratmayan kulüpler var:
- Denizli
- Konya
- Antep
- Kayseri ve Sivas.
Yukarıda saydığım kulüplerin taraftarları (ilk 4'ü zaten taraftarsız sayılır) kulüp basmaz, yöneticiden ve futbolcudan hesap sormaz, klişe tabiri ile tiyatro seyircisi türü taraftarlar.
Bir de ülkemizde -3 büyükler dışında kalan- namlı taraftar grubuna sahip takımlara bakalım, ilk akla gelenler:
- Trabzonspor
- Ankaragücü
- Bursaspor
- Diyarbakırspor
- Karşıyaka
- Sakaryaspor
- Kocaeli
- Göztepe
Bunlar da taraftarı medyatik, sürekli vukuatları ile anılan, televizyon basan, Federasyona yürüyen, şehrin girişinde otobüs taşlayan ekol.
Hedeflerine göre bakarsak, bu takımların taraftarlarının o hedeflere nasıl ve ne fayda sağladıkları meçhul. 1.ligi hedefleyen Karşıyaka 20 yıldır hep seyircisi ile anılır, 20 yılda 2 kere mi ne çıktı, hemen düştü. Veya Bursaspor, mşhur Texas taraftarı ile son 10 yıldır meşhur oldu, ilk kez 2.lige bu dönemde düştü. Veya Trabzon, 20 küsur yıldır o azgın taraftarı işe şampiyon olamadı. Bu dönemde Mehmet Ali Yılmaz ile siyasi ve zengin başkan sistemini de denediler Özkan Sümer ve Atay Aktuğ ile "içimizden biri" sistemini de. Takımı Leekens de çalıştırdı, Sadi Tekelioğlu da. Hiçbir zaman transferden kaçmadılar hala daha kadroları zengin sayılır. Oyunculardan para kazandıkları oldu (Aurelio, Tekke, Gökdeniz). Ancak hepimiz biliyoruz ki normal şartlarda Türkiye'de Trabzonspor uzun zamandır sadece ilk 4'ü zorlayan bir dekor durumunda.
Ankaragücü-Bursa-Sakarya-Kocaeli gibi takımların seyircisi de onları hiçbir zaman bir idealizme itemiyor, elbette bu kulüplerin süper ligde ilk 5'te olduğu dönemler olabiliyor ama bu sadece başlarına paralı ve futbolu bilen bir yönetici gelmesine bağlı. Sefa Sirmen gibi.
Bursa ligde 5. iken Samet Aybaba'yı kovdu. Bir radyo programında başkanlarını dinledim, Samet'in gitmesini açıkça taraftara bağlıyordu (taraftarı BJK kökenli diye Samet'i hiç sevmedi). Şunu dediğini duydum: "Bizim gibi takımlarda ne yazık ki günümüzde taraftarın söylediklerini dikkate almak zorundasınız. Önümüzdeki yıllarda inşallah bu düzen değişir".
Sonra, taraftar istedi mi bilinmez başa Güvenç Kurtar geldi ve herhalde 3-4 hafta tutunamadan o da gitti. Tabii taraftar baskısından.
Samet'i kovaladığında 5.sırada olan Bursa şimdilik onun topladığı puanlarla (ikinci hocası kovulduktan sonra) 9.sırada.
Peki istedikleri ne? CL yarı finali mi, Türkiye Ligi 2. olup UEFA'ya gitmek mi? Milli takıma 7 oyuncu vermek mi? Hangi idealin peşinde bu taraftarlar?
Aynı Bursa bundan daha 2 sezon önce onları 2.ligden açık ara 1.lige çıkaran hocası Raşit Çetiner'i ilk devre bitmeden istifa ettirmiş, yerine Engin İpekoğlu'nu getirmiş bir süre sonra onu da göndermişti.
Şimdi, geçen sezon seyircisiz oynanan maçların istatisitiklerine bakarsak:
Galatasaray: İlk 5 maç seyircisiz, 4 galibiyet, 1 beraberlik. Attığı 13, yediği 1. Bu maçlardan biri, 2-1 kazandığı Beşiktaş maçı. Takım tamamen yenilenmiş, başa yaşlı diye eleştirilen Feldkamp getirilmiş.
GS bundan sonra 28.haftada 1 seyircisiz maç daha oynamış ve Gaziantep ile 0-0 berabere kalmış.
Trabzonspor 5 maç seyircisiz oynamış, 3 galibiyet, 1 berabere, 1 yenilgi. (yenilgi Beşiktaş'a 2-3).
Beşiktaş, kartal gool gool goool, tezahüratlarından 3 maç mahrum kalmış, 2'si seyircisiz, biri Adana'da. Sonuç: 1 yenilgi, 1 galibiyet, 1 mağlubiyet.
Buradan neredeyse şu sonuç çıkıyor: Dönüşüm geçiren bir takım için, seyirciden destek, sabır, ivme beklemek yerine, ceza alıp, sakin kafayla o süreci geçrimek daha iyidir. Nitekim GS geçen sene deplasmanlar dahil seyircisi ile oynamadığı ilk 10 maçta 7 galibiyet 3 beraberlik alarak aslında bütün takımların sezon başı yaşadığı dönüşüm travmasını rahatlıkla atlatmış, hatta bu kredi ile sezonu şampiyon bitirmiştir.
Seyircisi cazgır takımların neredeyse hepsinin yıllardır belinin doğrulmadığı bir vaka. KSK hem seyirci ile hem Yaşar grubunun neredeyse 20 yıldır para desteği ile bir yere gelemiyor. Göztepe amatöre gitti. Samsun 2 yıldır Banka Asya'da sürünüyor, bu sene 12. durumda, çıkması imkansız. Sakarya 9 puanla aynı ligde sonuncu, gelecek sene 2.lige inecek.
Bunun yanısıra İBB, Ankara Belediyesi gibi takımlar seyirci baskısı olmadığı için 2 sezondur (hatta İBB 3.sezon) aynı hocayla devam edebiliyorlar. Hacettepe bu sene düşecek gibi görünüyor ama bunun nedeni muhtemelen Cavcav'ın mali açıdan ona yaptığı yatırımın artık faydasız olduğunu anlaması. Yoksa geçen seneki Oftaş ligi 11. sırada ve düşme tehlikesi yaşamadan bitirdi.
Son yıllarda endüstriyel futbolun seyir zevkini ortadan kaldırdığı ve geleneksel taraftar profilini değiştirdiği görüşü hakim. Geleneksel taraftardan kastedilen meşale yakan, sahaya para atan, oyunun yarıda kesilmesine neden olan ve takım kaybettiğinde kulübü basan taraftar. Bu taraftarın mesela bir İsviçre takımı geldiğinde ona cehennem yarattığı ve takımının maı kazanmasını sağladığını sananlar var.
Oysa 1990'lardan önce taraftar bir takımın başarısında belirleyici değildi. Olsaydı Sarıyer 50 seyirci ile 1.ligin canına okurken Göztepe ve Adanaspor düşmez, Diyarbakır ve Trabzon hep zirvede olurdu.
Orada şu var: 90'lardan önce kulüpler genellikle müteahhit veya kuruyemiş ihracatçısı yöneticilerin cebinden para koyması ile yönetilirdi. Evet, para kaynakları dardı ama futbolcu bordroları ve diğer yatırımlar da düşüktü. Stadlarda betonda maç seyredilir, kamplar Kızılcahamam'da yapılır, senede 40 maç oynanmazdı.
Günümüzde elbette dinamikler değişti ve gelir kalemleri içinde taraftar da tüketici vasfı nedeniyle pohpohlanıyor. Ama bana göre günümüzde akıllı yöneticiler aslında taraftar denen olgunun müşteriye dönüştüğünün farkında. Eski gariban amigolarının da kulüpleri haraca kesen, 23 dükkan sahibi, otopark işletmecileri olduğunun da.
Kaç yıldır iyi kötü stadda veya stad dışında maç seyreden biri olarak açıkça taraftarın hiçbir faydası olmadığını görüşüne ulaştım. Hatta takımın ona ihtiyacı olduğunda, "yokluğunun varlığından daha değerli" olduğunu gözlemliyorum.
Bugün için bana göre bir kulübün başarılı olmasında ilk sırada yönetim, ikinci sırada kadro üçüncü sırada hoca var. Taraftar bunların içinde ancak figüratif bir değer, olmasa da olur. Vardığım nokta bu.