1 numaralı yardımcı!
Herkes şampiyonluk öyküsünü kendine göre anlattı. Ama ya takımın kaleci antrenörü Nezihi Boloğlu... İşte; kendini Galatasaray’a hizmet etmeye adayan Nezihi’nin Fanatik’e yaptığı açıklamalar...
10.06.2006
Mondragon’dan, Aykut’tan ya da Fevzi’den bahsederken, “Gol yediler” demiyor, “Golü yedik” diyerek bu üç kalecinin hatalarına ortak ediyor kendini... Kariyerinde birçok şampiyonluk yaşamasına rağmen, bu sezonun yeri onun için çok farklı. “Babam kollarımda öldü ağlamadım, ama Denizli’deki Fenerbahçe maçı bittiğinde gözlerim sel oldu” diyor Nezihi... Herkes kendine göre bir şampiyonluk hikayesi anlattı ama elbet Nezihi’nin de bir hikayesi vardı, mutlu sonla biten... İşte o hikaye;
“Fatih Hoca ile 2 yıl çalıştıktan sonra A Takım’da göreve başladım. İlk teklif yönetimden geldi. Taffarel’in kalmayacağı anlaşılınca Hagi ile beraber göreve başladım. Daha önce de Güvenç hoca Kocaeli’ne çağırmıştı. Altyapıda çalışmak zor, mutlaka çok sevmen gerek. Çok bilmişlik yapmayacaksın, antrenörlük başka hocalık başka bir şey...”
“Parasızlık çelik gibi yaptı”
“Çok şampiyonluk gördüm. Oyuncu olarak 2 kez lig, 2 Türkiye Kupası, 2 Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Türkiye Spor Yazarları, 2. Lig’de Gençlerbirliği’nin şampiyonluğu ve dahası... Ama inanın böylesini ilk kez yaşadım. Elbette sorunlarımız vardı ama parasızlık asla belimizi bükmedi. Aksine futbolcuları çelik gibi yaptı. Futbolcu sahaya çıktığında ve hakem düdüğü çaldığında parayı, pulu düşünmez. Maç oynarken, “Kaç para alacağım” diye düşünen futbolcu yoktur.”
“Bir yılın birikimi vardı”
“Babam kollarımda öldü ben ağlamadım. Ama Fenerbahçe maçı bittiğinde gözyaşlarım sel gibiydi. Çünkü koskoca bir yılın birikimi vardı. Çalışmışsın, emek vermişsin, iyi kötü günler yaşamışsın”
“Mondi Fener’e gitse de kardeşim”
“Bu takımdaki kaleciler benim herşeyim. Kardeşim, arkadaşım, dostum... Her konuda onlarla oturup konuşuruz. Sahaya çıkınca işimizi dört dörtlük yaparız. Mesela Mondragon Fenerbahçe’ye gitse yine de benim kardeşim olarak kalır. Yani aramızdaki bağ mesleki anlamda değildir. Tamamen karakterlerinden dolayı...”
Bir Mondragon anısı...
“Maç bitti, Mondragon koşmaya başladı. Mondi iyi olunca yanına gitmem, kötüyken giderim. Her yediğimiz golü oturup konuşuruz. Artık onun, ne zaman neye kızdığını, ne zaman çalışmak istediğini, herşeyini bilirim. İşine inanılmaz konsantre olur. Duygusallıkla, konsantrasyonu ayırır. Çalışmayı çok sever, çok yardımsever ve dindardır. Yeri geldiğinde personele bile yardım eder. Maçtan sonra hiç dokunmam, yanına bile yaklaşmam. Ama ne dediysem saygı duyar. Yapmak istediğimiz şeyleri harfiyen yerine getirir. Hiç de itiraz etmez. Mondi’nin topu oyuna başlatış şekli tipik Güney Amerikalılar’da olduğu gibidir. Karşı karşıya pozisyonlarda artık kolay kolay yatmıyor, son ana kadar bekletmeye çalışıyoruz. Geçen sezon Gençlerbirliği maçında adamla birlikte döndü sonuna kadar gitti. Mondi bir gün Hagi teknik direktörken çalıştığımız bir şekilde bir top kurtardı. Ve bana (Hoca gördün mü çalıştığımız gibi topu kurtardım) dedi. İşte o zaman çok mutlu oldum”
“Önce Galatasaraylılık geldi”
“En büyük sorunum dil. Gerets ile iletişimimizde bize Erdal Hoca yardımcı oluyor. Hocamız harikadır. Kaleciler konusunda beni hiç sıkmadı, hep özgür bıraktı. Galatasaraylı olduğum için antrenör olduktan sonra profesyonel olmayı beceremedim. Galatasaraylılık her zaman önce geldi.”
“En iyisi Kayseri, en kötüsü Fener maçı”
“Bence en iyi maç Kayseri maçıydı. Çok korkuyordum, ama o kadar rahat geçeceğini hiç tahmin etmedim. Resmen rakibi sürklase ettik. Kayseri’ye oynayacağı alan bile bırakmadık. En kötü maç ise Fenerbahçe’ye mağlup olduğumuz maçtı. Bence Mondragon’un da en kötü performansıydı.”
“Aykut baskı altına girdi”
“Aykut için en büyük handikap, Almanya’dan geldiğinde sürekli oynamamasıydı. Maç eksiği vardı. Genç ve yetenekli. Çok iyi de vasıflara sahip. Türkiye’de kaleci zaten zor yetişiyor. O da zaman zaman baskı altına girdi. Özellikle Alex’ten yediği frikik golünden sonra. Şansını iyi kullanamadığı için de üzüldü. Bir yedek kaleci için motivasyonu korumak çok zordur.”
“Gençler birşey öğrenince mutlu oluyorum”
“Fezvi benim için özel bir kaleci. Çünkü daha fazla çalışma imkanı bulduk. Mondragon ve Aykut çift kalelerde oynayınca, Fevzi’yle ben ilgilendim. Biz de bir kalıp vardır, en ufak detaya kadar çalışırız. Bu bize Eser hocadan miras kalan birşey. Eser hoca bana (Ben gidince en fazla altyapıdaki kalecilerle ilgilen) demişti. Gençlere en ufak birşey öğretsem bile mutlu oluyorum”
“Kaleci için fizik ve psikoloji bütündür”
“Futbolcularla aynı kondisyon çalışmasını yapıyoruz ama kalecinin kendine has kondisyon çalışmaları da vardır. Bir kaleci 90-100 kiloluk vücudu yerden kesip, planjon yapar. Bunun için özel bir çalışma yapmak gerek. Kaleciliğin fizik ve psikoloji ise bir bütündür. Birinde hata olursa diğeri de aksar.”
“Nezihi hala yedek mi?”
“Hiç unutamadığım birçok anım var. Ama bunlardan en ilginci şuydu; Diyarbakır’da Seyrantepe diye bir yer var. PAF takım ile orada maç yapacağız. Ben çocukların ısınmasına yardımcı oluyorum. 3-4 polis de bizi izliyor. Bir polis diğerlerine (Bu Nezihi değil mi?) diye sordu. Diğeri de (Yahu bu hala mı yedek) diye cevap verdi. Bunu hiçbir zaman unutamam. Bu sezon da Aydın’ın son dakikalarda girip gol attığı maç... Aydın ısınıyor, Bülent Tulun’a dönüp (Aydın gol atar) dedim. Aydın golü attığı anda da Bülent abi dönüp bana sarıldı”
“Hep yedek kaldım, kendimi körelttim”
“Hayrettinin ve Stauche’nin yedeğiydim. Stauche fena değildi. Rus ekolünden yetişmişti. Eski maçları izleyince o kadar çok hata buluyorum ki... Eskiden yenilen gollere bakınca, (Ya ne kadar basit goller yemişiz) diye düşünüyorum. Futbolcuları da kalıp içine sokmaya çalışıyorlar, elinden çıkar, elinde tut... Gençlerbirliği’ndeyken Trabzonspor’dan da teklif aldım. Ama Trabzon’dan alacağımın yarısına Galatasaray’a geldim. Mustafa hocanın (Denizli) bana yeteri kadar şans verdiğine inanmıyorum. Yedeklik pozisyonuna girdim ve bu durumu kabullendim. Takım arkadaşlarıma da bunu söylemiştim. İşte en büyük hatam buydu. Kendimi körelttim.”
“Ben çok şansılıyım, Eser hocayla çalıştım”
“Kendi Milli takımında oynamayan hiçbir yabancı kalecinin Türkiye’de işi yok. Aslında bu kural haline bile getirilmeli. İngiltere’de yabancılara karşı böyle benzer bir uygulama da var zaten. Türkiye’de böyle bir zihniyet var. Biz yetiştirme derdindeyiz, bazıları kaleci kurtarsın da nasıl kurtarırsa kurtarsın diye düşünüyor. Onun için kaleci eğitmenleri yetiştirilmeli. Ben o yüzden şanslıyım. Eser hocayla çalıştım.”